5 Aralık 2013 Perşembe

Kızların fakir erkek yerine zengin erkek tercihi

bir gazetenin köşe yazısında kendisine gelen soruları cevaplandıran dünyanın en büyük finans şirketlerinden j.p. morgan'ın ceo'su james dimon tarafından zengin koca avcısı kıza verdiği cevap şöyle;

soru:

zengin bir adamla evlenebilmek için ne yapmalıyım ?

sizinle dürüst olacağım. bu yıl 25 yaşına giriyorum. çok güzelim, iyi bir stilim var ve kaliteli şeyleri severim. yıllık geliri 500 bin dolar veya daha fazla olan bir adamla evlenmek istiyorum. aç gözlü olduğumu düşünebilirsiniz fakat new york’ta yıllık geliri 1 milyon dolar olan insanlar orta sınıf sayılıyor.

çok şey istemiyorum. bu sitede yıllık geliri 500 bin dolar veya daha fazla olan biri var mı? hepiniz evli misiniz? sormak istiyorum, sizin gibi zengin insanlarla evlenmek için ne yapmam gerek?

1) zengin bekarlar nerede takılır? (lütfen bar, restaurant, spor salonu gibi mekanların isimlerini ve adreslerini yazın.)

2) hangi yaş kategorisine odaklanmalıyım?

3) çoğu zenginin eşleri neden ortalama güzellikte? bir kaç kızla tanıştım; güzel veya ilgi çekici değiller ama zengin erkeklerle evlenebiliyorlar.

4) kimin karınız, kimin yalnızca sevgiliniz olabileceğine nasıl karar veriyorsunuz? benim hedefim evlenmek.

bayan güzel
------------------------------------

cevap:

sevgili bayan güzel,

yazınızı büyük bir ilgiyle okudum. tahmin ediyorum ki sizin gibi aynı soruları soran pek çok genç kız var. lütfen profesyonel bir yatırımcı olarak durumunuzu analiz etmeme izin verin. benim yıllık gelirim 500 bin doların üzerinde, sizin kriterlerinize uyuyor, bu sebeple okuyan kimsenin zamanını çalmadığımı ümit ediyorum.

bir iş adamı gözünden bakarsak, sizinle evlenmek kötü bir fikir. cevap çok basit, lütfen açıklamama izin verin. detayları bir kenara bırakırsak, yapmaya çalıştığınız şey “güzellik” ile “para” ikilisini takas etmek: a kişisi güzelliği sağlar, b kişisi de bunun için ödeme yapar, gayet adil. fakat burada ölümcül bir problem var; sizin güzelliğiniz kaybolacak ama benim param iyi bir sebep olmadıkça tükenmeyecek. aslına bakarsanız, benim gelirim yıldan yıla artabilir, ancak siz yıldan yıla güzelleşemezsiniz. bu sebeple, ekonomik açıdan bakarsak, ben değer kazanan bir varlıkken siz değer kaybeden bir varlıksınız. hem de sıradan bir değer kaybı değil, katlanarak artan bir değer kaybı. eğer güzellik sizin tek varlığınızsa, değeriniz 10 yıl sonra çok daha düşük olacak.

wall street’te kullandığımız bir terimden yola çıkarsak, sizin için “takas pozisyonu” diyebiliriz, “satın al ve bekle” değil. sizi satın almak iyi bir fikir değil, bu sebeple kiralamayı tercih ederim. çünkü alışveriş değeri düşen bir şeyi uzun süre elde tutmak hiç de iyi bir fikir değil. aynı şey sizin istediğiniz evlilik için de geçerli.

söylediklerim size zalimce geliyorsa şöyle düşünün; tüm paramı kaybetseydim, beni terk etmez miydiniz? aynı şekilde güzelliğinizi kaybettiğinizde, benim de çıkış yolunu bulmam lazım.

yıllık geliri 500 bin doların üstünde olan insanlar aptal değil; sizinle yalnızca çıkarız ama evlenmeyiz. size, zengin bir adamla evlenme fikrini unutmanızı öneririm. bu arada, yılda 500 bin dolar kazanan o zengin siz olabilirsiniz. zira o kadar parayı kazanmak, zengin bir aptal bulabilme ihtimalinizden daha yüksek.

ceo j.p. morgan

Güney Kore'de İlk Gün

"Bugün okulda yaşadığım şeyleri anlatağım ama bunu bir solukta, o an aklıma ne gelirse, hızlı hızlı anlatıp yatacağım...Tekrar yazımı kontrol etmeyeceğimden şimdiden devrik cümleler, geniş zaman kipi, imla hataları ve anlamsız paragraflar için özür :P "

Cumartesi günü üniversite'de derslerin olmadığı, bunun yerine aktivitelerin , grup çalışmaları'nın olduğu bir gün..Devamsızlık olmadığı için genelde çok gelen olmuyor ama itiraf ediyorum ben devamlı olarak kaçırmamaya çalışıyorum bu günü...

Aktiviteleri sevdiğimden mi? Tabikide hayır..Bizim sınıftaki veya diğer sınıftaki kızlar evde kek, pasta falan yapıyorlar, paylaşıyorlar, tek düzgün yemek yiyebildiğim gün, bugün haha :O

Bide ben birkaç hafta önce söylemiştim bunlara şu yemekler olmasa ne işim var benim burada diye, bunlar sonra sırf bana yemek getirmeye başladılar, baya eğlenceli anlar yaşadık :D Sonra diyorla Kore'de nasıl kilo alabilirsin diye :D

Ama lütfen lan; sadece avrupalı ve meksikalı kızlar yemek getirsin, Japon, Çin ve Taylandlı arkadaşların getirdiği :S sadece hasta ediyor beni...Bide yaptığı yemeği bana verince açmış gözlerini beğencem mi diye başımda bekliyor :D
ağzımdan çıkarcam ayıp olcak, sevimli yüzü üzülcek, çiğnemeden yutuyorum, bide yalan söylüyorum; çok lezzetli olmuş lan bu huhehe
sonra puing puing'e benzer bişeyler yapıyorlar o zehirli yemeği unutuyorum, panzehir gibi geliyor :D

Ya bide kızlar dedikk ama sevgili fransız arkadaşım dino'da leziz şeyler paylaşıyor, seviyorum onu, adam bide diyor ben; şef şapkasıyla doğmuşum galiba :D bazen yemeğin içine şarap katıyor o zaman bozuyo, içki içmeyen biri olarak neyse :D

Bide Seoul Camii'sine giderseniz orada' da malezyalılar, türkmenler yemek dağıtıyor, bizim yemeklerin tadı gibi..Millet oraya ibadet için gider, ben boğaz için..töbe töbe ::::D

Neyse bugün yine yemekleri götürdük, oturduk yuvarlak masa'da..Her hafta bir konu bulunuyor, o konu etrafında sohbet ediyoruz işte :D

~~ Bugünkü konu "Kore'de ilk gün" herkes Havalanın'dan indikten sora neler yaptı, o günü nasıl geçti falan anlatıyor sırayla :D

Aneeeem millet kafayı yemiş la,

Kimi eşyalarını yurt'a atar atmaz...oradan;

-direk everland'a gitmiş, kimi uçağa atlayıp jeju adasına gidip, dönmüş :D kimi bilmem ne konserine gitmiş, kimi bilmem hangi dizi setine gitmiş falan filan...

yuhhh ne zamandır Seoul'deyim daha bir kere bile gitmedim everland denen yere haha adam ilk günden gitmiş :D çoook uzak biyerde bu everland denen yer, 1.5 saat otobüs yolculuğu deyolar, incheon'a gitmek 50 dakika yaa :D üşeniyorum...
Birde bizim grup daha çok lotte world'a gidiyor...lotte world'dan everland'a da 1 saat'lik mesafe var :D

neyse diğer brezilyalı manyağa dedim, olom ne vardı da ilk gün jeju adasına gittin diye..Adamın birisi buna brezilya'da, kore'nin erotik park resimlerini göstermiş, halka açık biyer, burası gerçek olmaz diye düşünüp merakını gidermek istemiş :D

~~ "O park'tan Kore'nin bazı yerlerinde de var..Birgün konu açıp anlatsam mı, resimler eklesem mi bilemedim...Şimdi adamlara göre bunlar normal, ilk okul çocukları kızlı-erkekli gidip fotoğraf çektiriyorlar da, bize ters galiba :D Neymiş konficyus felsefesine göre yemek yemek, su içmek gibi normalmiş falan filan...
merak eden şu kelimeyi google görsel'lerde aratıp resimlere bakabilir; "제주러브랜드"
ama en iyisi bakmayın, koreliler hakkındaki bakış açınız değişebilir, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz..."

+ konfüçyüs amca...
- evet evladim
+ iyi misin sen ?

Neyse Gelelim Bana :D

Herkes ne güzel anlattı değişik değişik şeyler, güldük eğlendik, şaşırdık, üzüldük (birisinin bavulları kaybolmuşta)...

~~ Benimki hiç ilginç değildi; hocam dedim; uçaktan indim, otobüse bindim, geldim, duş aldım, uyudum, sonra terlik almaya çıktım hepsi buydu, ilk günün haha :P

aa dedi olmazzz herkes en az 15 dakika anlattı, böyle kolay sıvışmak yok, ayrıntılara gir bari dedi :D
Türkiye'deki son günün nasıl geçti, uçağa binmeden neler yaptın, uçaktan inince burayı kolay buldun mu? kayboldun mu falan filan.......

(dediği gibi ayrıntıladım, hiç özel birşey olmamasına rağmen, en çok ben konuşmuşum haha yarım saat falan geçmiş)

Kore'ye geleceğim ilk gün ben çok yorgundum, inanılmaz yorgun'dum...O hafta IKEA'dan teyzeme kanepe, masa, şifonyer falan almıştık, söz vermiştim bunları ben yaparım sen rahat ol diye, ama son güne kadar yapmak kısmet olmamıştı...

bende arkadamdan konuşmasınlar, küfür etmesinler diye bi giriştim akşama doğru bitirdim...sonra annemlerin evindeki elektik ve doğal gazı kontol ettirdim, ben yokken bir kaza'ya uğramasınlar diye, son olarakta market'den annemler için bolca şey aldım, dolapları doldurdum, gözüm arkada kalmasın diye ve saat gece 11 olmuştu...

Sabah 6'da Bursa'dan İstanbul'a otobüsüm kalkaktı hiç uyumadım...
4 saat yolculuktan sonra istanbul'a vardık...
Öğlen 2 'de uçağa bindim, ertesi gün sabah 11'de Kore'deydim (aktarmalı olduğu için ve yerel saate göre aslında yolculuk toplam 10 saat sürmüştü)

Gelmeden önce internette gideceğim yerlerin fotoğraflarına bakmış, youtube'dan videolarını izlemiştim. ayrıca internet'de birkaç eski mezun yonsei ile tanıştım, bilgiler aldım...Uçaktan indiğimde hiç yabncılık çekmedim, sanki Türkiye'de x yerden x yere gidiyorum gibi, herşey tanıdık gelmişti.

Ama kimse bana uçaktan inince check-out yerine mini bir trenle gideceğimi söylememişti, orada şaşırdım, bakındım biraz etrafa :D baktım herkes biniyo, bende atladım havaalnındaki o minik trene :P

Havaalanı kapısın'dan çıktığımda solumdaki bilet gişesinde ajumma'nın sesini duydum, sesi hoporlörden dışarı veriliyordu, şuraya şuraya bilet diye...

ajumma'ya yanaştım, daha önce küçük bir kağıda gideceğim yerin durak adını yazmıştım, "seoul ewha east gate" durağına 7011 numaralı otobüse bilet aldım. 5 dakika bekledim, beklemedim otobüs geldi...

Şöför otobüse bindiğinde bişeyler söyledi ve eğilip selam verdi, bu Türkiye'de göremeyeceğimiz birşeydi. Otobüste televizyon vardı, bi oraya birde camdan dışarı bakıyorum derken 50 dakika sonra şöför bana burada inmelisin dedi.

İndim, bavulumu aldım, otobüs önümümden çekilince şaşırdım çünkü otobüs beni cadde'nin ortasına bırakmıştı :D sağımdan solumdan otobüs geçiyordu, derken karşıdaki Jessica Kitchen dikkatimi çekti, tanımıştım... sonra Paris Baguette, Lord Sandwich derken bi baktım yurttayım :D

Resepsiyona girdim check-in yapcam dedim, bana kağıt verdi, odan da olan şeyleri karşılaştır bu kağıtta olmayanları söle, sonra kağıdı geri getir dedi....Ya dedim çok yorgunum bunu sonra getirsem olur mu, biran önce odama çıkmak istiyorum dedim...

Bana anahtar kartımı verdi, oda numarası 201...
asansöre bindim, rastgele bastım düğmeye 4. kat da indim.
Aneeem bi baktım heryer hatun :D
dedim ben bu katda mı kalcam yaa yüzümde sevimli bir gülümseme oluştu, bütün yorgunluğum gitmişti bir anda.....

sonra yanıma bir kız geldi, sen yenisin sanırım bavulun var!
- efet dedim, oda arkadaşım sen misin? :P
- haha çok komik dedi, oda numaran kaç? 201 dedim....200 'lü odalar 2. katta dedi...seninki single room ayrıca...
ve bu kat'a erkeklerin girmesi yasak....

hmm dedim aslında güzel sistem 400 'lü odalar 4. katta, 300'lü odalar 3.katta :D tamam anladım ve bidaha gelmem buraya, sorry dedim indim aşağıya :P
(sonra o kız iyi bir arkadaşım oldu, birgün yanıma geldi sen şu çocuk değil misin falan, arkadaş olmuştuk :D)

odama bi çıktım yatak çıplak, ne çarşaf var ne yorgan ne yastık..Neyse dedim..bavulları bıraktım, hemen duş aldım, hayatımın en güzel duşuydu...
hemen temiz elbiseler giyinip yatakta oturdum...yani ben oturduğumu hatırlıyorum ama gözlerimi bi açtım akşam saat 7 yi geçmiş :D

yataktan doğruldum karşı pencereye baktım, allah'ım dedim inşallah içersi dışardan görünmüyordur, ilerki günlerde karşıdan bakma fırsatım oldu, cidden görünmüyormuş, rahatladım :D

Hava alsın içersi diye pencereyi açık bıraktım, en büyük hatam buydu içersi büyük sivrisineklerle dolmuştu, dönüşte onlarla ilgilenmek zorunda kaldım tek tek... :P

sonra terliğe ihtiyacım olduğunu anladım, Türkiye'den yiyecek birşeyler getirmiştim ama içecek yoktu.... onlarıda almalıydım...

dışarı çıktım, hiçbiryeri bilmiyoum, kalabalığı ve arabaları takip ettim...
Severance Hospital'dan aşağı indim, oradan karşıya geçip , ışıklı büyük korece tabeları falan gördüm...Koreli kızlar dükkanların önünde mikrofonla içeri müşteri çekmeye çalışıyordu....
ilk defa burada anladım kore'de olduğumu...

zorda olsa, dandikte olsa terlik buldum...marketden içecek birşeyler aldım...
geri döndüm, odama girdim...ufak bir temizlik yapıp tekrar duş aldım...
bilgisayarımı kurdum, aileme hello deyip tekrar uydudum :D

~~ İşte aynen bunları anlattım haha diğerlerinin daha güzel yaptıkları şeyler, anıları vardı ama çok ısrar ettiler, ayrıntıya gir ayrıntıya gir diye ortaya böyle birşey çıktı :P

Çakal Amerikalı ve Fransız arkadaşlar yazık 4. katda kalmamışsın falan deyip iyi dalgalarını geçtiler :P Orada bende güldüm :P Kınıyorum kendilerini -_-

Bazen kore' de yaşamaktan nefret ediyorum

Bi boxer alalım dedik, o da Hello Kitty' li Çıktı.... :(
Oysa ben Snoopy & Charlie Brown' lı olanından istemiştim,
Yanlış anlamış ajumma...

Kaldı ki, ben don'la denize giren adamım lan :D bununla Türk sahillerinde düşünemiyorum kendimi :D Pembe olmayaydı iyidi :D
Annem beni eve sokmaz bununla hahaha happy pollam sever mi acaba? :D

Demek ki bunları sizin beğendiğiniz, hasta olduğunuz Koreli erkekler giyiyor :D
ekmek, peynir gibi satıyorlar marketin önünde hahaha
çorap olayına hiç girmiyorum, korelilerde çorap ve telefon kılıfı için sınır yok,
çok gıcık şeyler var :D
Birde erkek adam bunu giyer mi sorunsalı var ki (çekik gözlüler giyiyor hahaha)
şu renklere, çizimlere bak, hayat' dan soğudum :S
Vay bee demekki Koreli arkidişler bunlardan giyiyorlar heee :D yakaladııım sizi :D


Kore Metro'sunda Çılgın Anlar

Kore'de Metro'sunda Çılgın Anlar &
Koreli Erkeklerin Kumar Oynama ve İçki İçme Sorunları

Bu akşam yaşadığım bir başka olayı anlatana kadar genel hattı ile Kore metrosu'ndan bahsedelim biraz...

Kore Metrosu'na Binmek

Kore metrosuna binmek için kredi kartına benzer bir kart alıyorsun...Benim aldığımda 2.500 won'du. Bu kartı 1 kere alıyorsun sonra içine dolup yaptırıyorsun akbil mantığı ile...Bu kart marketlerde falanda satılabiliyor...Bu kartların çeşit çeşit versiyonları var, ön yüzünde ünlü korelilerin fotosu olabiliyor, benimkinde Yui'nin fotosu var...

Kartı doldurmak çok basit;
Umm böyle 3-5 arası sıralanmış atm'ler var istasyon girişinde...kartını biyere sokmadan, soldaki kutuya bırakıyorsun ardından ne kadar dolup yapmak istediğini seçip, paranı gönderiyorsun...Ben genelde 50-100 bin won'luk dolduruyorum...Çünkü bu kartlar sadece metro da değil, aynı zamanda lokantalar da, cafeler de, marketlerde de kullanılabiliyor...Turist olarak gelirseniz 10 binlik veya 20 binlik doldurmak yeterli olur...

Ha birde metroya binerken kartı okutuyoruz ya, aynısını çıkarken de yapıyorsunuz...

Metro Hatlarını tanımak...

Haritaya baktığınızda toplam 9 hat'dan oluşan ve her hattın kendi renklerine sahip olduğu bir şema görüyoruz...ama mavi ve kahverengi tonları birbirine çok benziyor ben bazen karıştırıyorum bunları...

yine haritada... şu işarete benzeyen "@" duraklar var...Bunlar transfer noktaları...mesela 4. istasyondan 6 istasyona geçebiliyoruz...

* Transfer istasyonları bazen yakın olmayabiliyor..yani 2. istasyondan çıktınız, 4. istasyona transfer olmak istiyorsanız soldan merdivenleri çıkıp karşıya geçiyorsunuz baya yürüyüp diğer istasyona varıyoruz...yani mesafeler yakın değil...

* Her istasyonda dakikada bir veya 5 dakika da bir metro geçiyor diye birşey yok, benim bulunduğum ewha sinchon istasyonunda (megabox) 1 saatte bir metro geçiyor...Aşağıdaki istasyona gitmeye üşeniyorum bazen...saatini ayarlayıp bununla gidiyorum 4.line seoulstation'a...Orada Lotte Mart diye bir alışveriş merkezi var, haftalık yicek, içecekleri oradan stokluyorum...

* Eğer Koreye ilk gelişinizse ve kap, kaçak :P lazımsa "DAISO (다이소)" denen markete gidiyoruz, oradan ucuz tencere, tava falan alıyoruz..Dandik ama türkiye'ye dönüşte arkada bıraktığınızda üzülmezsiniz...

Yani metroların da alışılmayacak zor birşey yok...Bazen metro yerine; tank, doğalgaz tüpleri taşıyan vagonlar görebiliriniz, bir acayip ve korkunç anlar olabiliyor...

Metro'nun İçinde Hava Nasıl?

Kore'nin bankalarını, karakol ve hastanelerini görmüş biri olarak şunu söyleyebilirim..Korelilerin hepsi sanki bir akraba, aynı aile'nin bireyleri gibi, birbirleri'nin yanında çok rahatlar...Yani adam karşında ayakkabılarını çıkarıp üstüne oturabilir veya bir başkası ayakları ile burnu, kulakları ile rahat oynayabilir ve dahası...

Metro'nun kapısından girişteki hemen sağdaki koltuklar yaşlılar için..Onun karşısındaki koltuksuz yer ise özürlü vatandaşlar için...İtiraf ediyorum ben oturmayı sevmediğimden hep burada seyahet ediyorum :D yani metro'da bu bölümde bir batılı tip görürseniz bir türkçe merhaba deyin belki oda size merhaba der, kim bilir :P birde batılı biri ortalarda oturunca bir rahatsızlık, utangaçlık ve çekingenlik hissediyorlar, boşu boşuna ortamı germek istemediğimden uzakta takılıyorum :P

Haliyle yaşlı Korelilerin karşısında olduğumdan onlarla ilgili çok manyak anlar yaşadım ve yaşıyorum...

Bu akşam dönüşte karşıdayım yine..
-Yaşlı Koreli kadın kalkıp yanıma geldi, korece biliyor musun dedi,
-konuşursanız sizi anlayabilirim ama çok iyi bilmiyorum dedim...
-çalışıyor musun işin var mı dedi...anlattım durumu
-sonra evin var mı nerede kalıyorsun dedi, ben türk'üm dedim
türkiye'de evim var ama burada şurda şurda kalıyorum dedim..
(ama biryandan düşünüyorum niye bunları soruyor diye, esra erol'de gibi hissettim kendimi) :D
-kadın dedi; bak bu telefondaki benim kızım, telefonunu vereyim onunla görüş dedi
-nasıl yani huehhe falan ettim..
-bak ben kocamdan ve kardeşimden çok çektim dedi, çok kumar oynuyorlar ve içki içiyorlar,
onun koreli birisi ile beraber olmasını istemiyorum dedi, batılı bir damat istiyorum dedi
-teşekkür ederim dedim, telefonu aldım ben iniyorum
....yumrukları ile yakamdan bir kavradı
-lütfen oğlum ara falan :D dedim noluyoruz hemen kaçtım...

Konu açılmışken kumar ve içki anladığım kadarıyla çok büyük bir problem kore'de..
içki için karısını, çocuklarını döven, şiddet uygulayan koreli baba, sevgili haberleri rutin ama,
kumar oynayıp evini, herşeyini kaybeden, karısını, kızını borçlarına karşılık satan şeylerde duydum...

Geçen yaz internette tanıştığım bir Koreli kızla bir bank'ta otuduk, konuşuyoruz;
İşte Ulsan'da oturuyordu bu, ablasını görmek için seoul'e gelmiş, o arada senide göreyim demişti..
Dedim ilk defa mı buralara geliyorsun;
hayır dedi, biz daha önce Incheon'da yaşıyorduk, 2 yıl önce Ulsan'a taşındık..
Dedim neden Busan değilde Ulsan? yani orası daha gelişmiş ve güzel değil mi?
Bana bu hikayesini anlattı şok oldum; babası kumar borcu yüzünden çok borçlanmış, annesi evi terk etmiş, babasıda kaçmak için küçük bir kasabaya yerleşmiş, hayata sıfırdan başlamak için öyle bir yer en iyisiymiş....

Yani gördüğünüz gibi kumar birçok aile'nin hayatını altüst etmiş ve etmekte Kore'de...

Neyse aklıma gelen Metro'daki ilginç anlar...

- Yine yaşlı teyzeler kartını, telefon numarasını verip çocuğuma, torunuma ingilizce öğretir misin, özel ders falan verir misin diye baya ısrarcı olabiliyorlar...Hatta elime para sıkıştıryorlar baştan, dedim noluyoruz :D
- Eğer Türkiye bayraklı tişört veya bileklik takıp metro'ya binerseniz çok çok güzel ve harika sohbetler yapabilirsiniz, bunlarıda başka bir konuda anlatırım...
- Yine ingilizce pratik yapmak için yanıma gelip, utana sıkıla mrhaba diyen genç, ergen koreliler :D
- Türk olduğumu söylediğim bir hindistanlı'nın kaç tane karım olup olmadığını sorması, bunu okulda da sormuşlardı -_- olom önce evli olup olmadığımı sorun len...
- Yine bir yaşlı teyze yüzüme dokunuyor, bizim Koreli adamlarda böyle sakal çıkmıyor, siz batılı adamlar çok erkeksi görünüyosunuz falan diyo..diyo da dokunmaları hoşuma gitmiyor :D

yine birçok action'a hazır olun...Kore'de bir batılı olarak metro'da seyahet etmek çok ilginç olabiliyor, hele sık sık kullanıyorsanız bu ulaşım aracını, birinde birşey olmazken 4. binişinizde bir action olabilir :D

Korece Öğrenelim

KORECE ÖĞRENELİM & NASIL KORECE ÖĞRENEBİLİRİM?

Kore'de eğitim öğretimden sonra sorulan soru en çok sanrım buydu;
nasıl Korece öğrenebilirim, Korece öğrenilmesi kolay bir dil mi blah blah...

Profesyonel bir eğitim danışmanı olmadığım gibi, bir dil bilimcisi falan da değilim sadece kendi tecrübelerimi ve yararlandığım kaynakları paylaşabilirim sizlerle...

Kaldı ki bende hala bu dili öğrenmeye çalışıyorum, öyle süper, manyak bir Korece konuşmuşluğum, Koreli gazeteleri falan okumuşluğum yok yani :D

Bizim sınıfta Japon ve Çinli arkadaşlar var, teneffüs aralarında falan kendilerinden bana dillerini öğretmelerini istedim... Gördüm ki aralarında alfabe olarak Kore’nin hangul alfabesi en kolay olanıydı.

Japonlarda ise 3 alfabe var, yanlış hatırlamıyorsam katakana olanı en az Korece kadar kolaydı, böyle hep düz, geometrik şekiller vardı, hiragana zor görünüyor ama hayal gücüne yatkın, akılda kalıcı yuvarlak şekiller çokça içinde, gülücük smilie'ine benzeyen harfler, böyle starwars, stargate dizilerindeki gibi şekiller vardı.

amaaa kanji alfabesine gelince olayın b.k çıkıyor resmen... Bana kanji ile bir şeyler karaladı, arkadaşın yüzüne baktım, dalga geçiyorsun herhâlde, bune olom dedim :D

Bana anlattığına göre bu manyaklar da tüm Japon harflerini bilmiyormuş, binlerce şekil varmış, sadece günlük hayatta kullanılacak kadarını biliyormuş falan...

Çince alfabeye hiç girmeyelim, bu kanji'ye çok benziyor ama daha beteri, daha psikopatı, bana gösterdi; bi siktir git dedim lan dalga mı geçiyorsun :D neymiş şu çizgiyi çizersen evin kapısı açık oluyormuş, çizgiye nokta koyarsa kapalı falan :D

Korece öğrenirken birbirine benzeyen birkaç harf ve ses var...Bunlarda aklınızı karıştırmasın...Nasıl kör anlamına gelen ama ile fakat anlamına gelen ama birbirinden farklı ise....farkıda başındaki a harflerini uzatmak ise buda aynı mantık....ha çince de arkadaşın söylediğine göre 1 harf 4 farklı şekilde tonlanıyormuş ~~@.@

Taylandça’yı da atlamayalım, sözde bu thai' latin alfabesi ama o kadar çok nokta, çizgi kullanıyorlar ki, uzun bir makalede okumak imkansız, en azından benim gözler aptallaşıyor...Buda saçma sapan bir alfabe bence. Bide bu mallarda çoğul eki yokmuş :P yani elmalar yerine elma elma diyorlarmış...eğer 100 elma lazımsa ne diyorlar onu bende bilmiyorum hahaha

Eskiden godesu.com 'u açıp korece öğrenmeye çalıştığımızda grup olarak, farkettim ki millet ingilizce olarak öğrenmiş...yani çorom sesi chrom çıkıyor :P şimdi ingiliz alabesinde ı, ş ve ç harleri yok ama konuşma dilinde var ve bu harfler sh, ch, eu harfleri ile belirtiliyor :D böyle hatalarda oluyor, ingilizce bilmeden ingiliz kaynaklara yönelmemekte fayda var diye düşünüyorum....

Bu işin temeli şu bence; dili öğrenen bir ülkede yaşamak veya kendi kendine evde öğrenmek;

Bir ülkede yaşamak demek, o dili öğrenebileceğin anlamına gelmiyor, en basit örneği; ülkemizde 8 yıl yaşayıp ta bir kelime bile Türkçe bilmeyen futbolcular...

Ama bir markete falan gidip iletişime geçtiğinde günlük konuşmaları kolayca öğrenebildiğimi fark ettim.

Kore’ye geldiğimde internetten ;
"pizzanın içine domuz eti koymayın lütfen, domuz eti yemiyorum" diye bir şey yazıp ezberledim...2. veya 3. gidişimde kağıda gerek kalmadı, zaten öğrenmiş oldum...

Birde yabancı ülkede dil öğrenmeye gelmişseniz, Türkçe konuşan kişilerden uzak durmakta fayda var... yani Türkçe konuşan kişileri günlük yaşamınıza, günlük hayatınıza sokmayınız... yoksa Türkçe takılırsanız, Korece öğrenemezsiniz, her şey boşa gider...koreye geldiğinizde deli gibi etrafta Türk arkadaş aramayın...

Buna en güzel örnek benim yeğenim herhalde, adam Londra’ya dil öğrenmeye gitti, 15 ay kaldı geldi...
Dedim kendisine; "yo watzup man!! what are you up to? me super starving lol lets yummy yummy somethings" dedim... adam aynı öküzün trene baktığı gibi baktı...

daha “what are you up to?” nun ne olduğunu, starving'sin anlamını bilmiyor... neymiş very hungry demeliymişim...oldu...
niye böylesin yeğeeen dediğimde; adam Türk arkadaşları ile takılmış sabah-akşam....e öyle yaparsan öğrenemezsin....böyle mal gibi dönersin işte geri…..dedim… yeeğeeeenn :D

Kendi Kendine Öğrenmenin kuralıda disiplin; yani bir program yapıp o programa göre düzenli çalışmak...bugün çalışımıyım yarına 2 konu bitiririm dedin anda olayda bitmiş oluyor....

Kursa falan gidilecekse ‘de, sınıf arkadaşı ve hoca şansı önemli....Yıllar önce İngilizce öğrenmek için bursa da bir kursa gitmiştim...bak hala unutmamışım yaaa...hoca "the car is red" diyor...oradaki birr adam hocaaaa "kırmızı kar mı yağıyor puahahahaha diyor.. böyle bir sınıf olursa öğrenilmez tabi :D
--------------------------------------------------
KORECE ONLINE KAYNAKLAR;
Ben şu site üzerinde bir Türkçe dil öğrenme modülü hazırlıyorum, daha bitmedi, bitince kendi öğrendiğim şeyleri Türkçe paylaşacağım, üye olup beklemede kalın lütfen; www.godesu.com
--------------------------------------------------
Ücretli Kaynaklar;

http://www.talktomeinkorean.com/
http://www.koreanclass101.com/

* Bu ikisinden birini seçip, üye olmak ve derslerine katılmakta fayda var... En iyi Korece öğreten siteler maalesef bu iki ücretli site...Hangisini seçeyim diyorsanız siz karar verin, ben ikisine de ücretli üye olmuştum...İkisininde birbirine farklı üstünlükleri var...
--------------------------------------------------
Korece Öğreten Programlar;

1. Rosetta Stone; Bu gerçekten müthiş bir dil öğrenme programı...Nasa'ya program yazan adamlar yapmış bunu, kısa sürede harbiden dil öğretiyor...

Bana lisede; olom Fransızca öğren çok manitan olur demişlerdi.. :P bi hevesle ergen ergen bu programı kurup fransızca çalışmıştım...harbiden öğretiyor birşeyler….

Ha çok mu manitan oldu mu derseniz; cevap hüzünlü :(
tabi ben okula gidip, sağa sola jötem jötem diyince bir faydasını göremedim...
…………demekki kız tavlamak için fransızca bi işe yaramıyomuş :P
Burada programın suçu yok yai, olay bende bitiyor haha :(

Programı buradan indirebilirsiniz;
http://www.godesu.com/index.php?threads%2Frosetta-stone-korece-Öğrenme-seti.5%2F

2. Arirang TV Videolu Korece Eğitim Dersleri; Bu videolu dersler ile günlük korece konuşmayı sökebilirsiniz...Buradan indirebilirsiniz;
http://www.godesu.com/index.php?threads%2Farirang-tv-videolu-korece-eğitim-dersleri.4%2F

¨¨ elimdeki diğer program ve cd’leri de buradan paylaşacağım zamanla;
http://www.godesu.com/index.php?forums%2Fdili-Öğreniyorum.15%2F
--------------------------------------------------
+ Şu sitedeki kitap ve DVD'ler çok eğlenceli ve kolay algılamamanı sağlıyorlar, alabilirseniz alın;
http://www.genkienglish.net/speakkorean/
--------------------------------------------------
Koreli Arkadaş Bulma...Bu sitler üzerinden Koreli arkadaşlar bulabilirsiniz;

http://www.interpals.net/
http://www.livemocha.com/
--------------------------------------------------
Ücretsiz Kaynaklar;
* Bu siteleri web tarayıcımın sık kullanılanlarına atmıştım, zaman zaman faydalanıyorum;

Türkçe; http://koreceogrenelim.blogspot.com/

http://learnkoreanflashcards.tumblr.com/
http://korean.sogang.ac.kr/
http://world.kbs.co.kr/learn_korean/text_htm/e_text/11e.htm
http://rki.kbs.co.kr/learn_korean/lessons/e_index.htm
http://www.learnkoreanwords.com/
http://www.learn-korean.net/
http://korean.paperwindow.com/forum/index.php
http://www.multilingualbooks.com/freelessons-korean.html
http://english.visitkorea.or.kr/enu/CU/CU_EN_9_9_1_1.jsp
http://www.youtube.com/user/sweetandtasty
http://mylanguages.org/korean_alphabet.php
http://kleartextbook.com/
http://learnkorean.ning.com/forum
http://www.youtube.com/watch?v=SZThqijnjN4
http://quizlet.com/3843448/korean-action-verbs-flash-cards/
http://www.sayjack.com/
http://www.italki.com/

----------------------------------------------------------------
Bu forum çok önemli bir forum özellikle Kore'de yaşayanlar ve Kore'de iş arayanlar için; http://forums.eslcafe.com/
----------------------------------------------------------------

Kore'de Kuaför Sorunsalı

Tabe bu erkekler için bir problem, kızlar gördüğüm kadarıyla oldukça mutlu ve mesut...Ayyy Kore'de 5-10 yaş gençleştim ayol, ayyy saçlarım Hannah Montana gibi oldu (o kim olom??) ayy bb-cream cildimi baby gibi yaptı falan filan :D

Neyse önümüzdeki birkaç hafta çok fena meşgul olacağım, bırak saç taramayı ayna'ya bakmadan dışarı çıkmanın en basit yolu tabiki kısa saçlar :D Dedim bi kuaföre gideyim, dönüşte de akşam yemeği yer, eve gelirim :D

En büyük hatam kuaföre tek başıma gitmek oldu, erkek arkadaşlara tavsiyem; yanınıza bir kız arkadaş alıpta kuaföre gitmeniz, yalnız gitmeyiniz :D Yanınızda bir hatun olunca böyle salaklaşıp, acayip acayip şeyler teklif emiyorlar...

Benim çevremdeki kuaförler mi yoksa Kore'nin genelinde mi böyle bilmiyorum ama sadece erkekler için bir salon yok...hep uni-sex....sakal tıraşınıda hatunlar yapıyor, yan koltuğuda oha dedirtcek bir hatun müşteri oturabilir, pür dikkat :D Tabi bunlar asıl sorunlar değil....

Diğer bir küçük sorun saç kesimi ve metropol erkeği yaratma çabaları :D Onlara bırakırsanız Koreli oğlanlar gibi saçları acayip acayip, şekilsiz kesiyorlar...Bi baktım saçın ön tarafını yukarıdan aşağıya doğru kesmiş, tek göz açık, tek göz kapalı gibi;

- Bu ne olom dedim?
- Ayy aynı Lee Min-ho gibi oldun
- O kim olom? ya adam gibi kes şunu, düz olsun
- Ama böyle çok basit olur
- Ya ben basit seviyorum, extra action'a gerek yok

Artı faul kesimlerine dikkat; Koreli oğlanların sakallı çıkmıyor, onlarda yan saçları aşağıya doğru uzatıp faul bırakıyorlar, biranda sizin faulleri keserlerse, liseli ergenlere benzeyebilirsiniz aniden x) Baştan uyarın...

2. si hemen kaş almalar, ağda kullanmak gibi aktarasyonlara girişiyorlar...Aloooo napan dediğimde, bakım yapıyorum diyorlar.....Bizim gibi Tatar Ramazan'ın evlatlarına butür şeyler yapılır mı lan dedim :D Bırak kalsın onlar.... :D Bunlarıda baştan konuşun...Fatih Ürek beyefendiye benzemek isteyenlere sözüm yok, benim gibi hissedenleredir lafım :D

Ve en önemli sinir olduğum şey...Hani Biz kuaför olarak geldik ama Ne çıktı lan!!! Dememek için!!!!
........yanınıza mutlaka bir kız arkadaş alın....Demekki Koredeki kuaförler sadece saç kesimi yamıyorlar aynı zamanda randevu evleri gibi de çalışıyorlar...

"Happy Ending?" sorarlarsa veya "A Massage With A Happy Ending?" hemen pılınızı pırtınızı toplayıp GAÇIIIIIIINNNNNNN :D

Aslında bunları sormaları iyi birşey, bazı kuaförde çalışan kadınlar sormadan salaklaşıyorlar..........Aman Dikkat....

Aklıma gelmişken söyliyim...bindiğiniz taksiye beni şuraya atsana demeyin; 5-8-8 (o-pal-pal)..........Bazı koreli arkadaşlara kazıklanmadan telefon nereden alabilirim diye sormuştum...O eşşeklerde bana taksiye atla 588 'e gitmek istiyorum de ...oradan alırsın demişlerdi.....gittim ve çok acayip bir yere bıraktı beni taksici, hemen dönerkende, kolay taksi falan bulamadım, yürrüdüm mal gibi...Kore'nin en pis yeri, gece-kondular, pis pis insanlar, hapçılar.....sonra muhabbeti kestim onlarla, çok yalvardılar ama bu resmen eşşeoğlu eşek şakasıydı...Yani başıma birşey gelseydi ne olcaktı orada? Hiç düşünemedi bunu sanırım.... geri zekalılar........

~~ Ben onlara "pyungshin" diyorum...korece bilenler anlamıştır ne demek istediğimi :D

Kimi der Kore'de yemek büyük bir sorun, kimi der Dil bilmemek, kimi der Kore kokuyor....Ama asıl en büyük sorun bu; erkekler için kuaförler.....

Kimsede bahsetmedi şimdiye kadar...veya Kore hakkında bişeyler yazanlar, blog karalayanlar hem kadınlar...belkide erkek olarak başıma ne geldiyse bir ben yazıyorum böyle...yazanlarda Kore'nin diğer yüzünü yazıyor....Böyle süprizlerle karşılaşıyoruz işte.....

Ben yine sadece başıma gelen; olumlu, güzel şeyleri değil...böyle sevimsiz, kötü olaylarıda yazacağım...........

Bu arada Kore'nin koktuğu falan yok........Dışarıda yemek yapılan yerler kokar...sen hiç kokoreççicin, köftecinin önünden geçerken kokmuyor mu? Bu kore kokuyor olayını çok abartıyorlar....yok öyle bir şey...

Ama Tayland cidden kokuyor...Sebebi ise Mevsimi ve nem oranı....Hem etraftaki çöpler, yemekler hemde insan vucudu o nemde çok kokuyor, alışmak kolay değil....Ecnazede satılan bir bant var, öyle şeyler alıpta gitmekte fayda var....

~~ Birde "Durian" isimli meyve var...Allah'ım bu ne iğrenç bir kokudur....Niye millet yer bunu anlamıyorum, giden arkadaşlarınıza falan sorun bu meyveyi :D

Kore'de pastahane & simit sarayı

Yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcak hooop Koredeyiiizzzz :P Kore'ye geldiğimde ne yicez, ne içcez diye dert edinmenize göre yok :D Pilavlı, makarnalı, tavuklu, balıklı menüler haricinde, sınırsız tost çeşitleri ve Paris Baguette diye birşey var :D

Yamulmuyorsam bu Paris Baguette hala bizim ülkemizde yok...Bildiğin pastahane... içersinde; kek, kurabiye, dürüm tavuk, çeşitli sandviçler, salata çeşitleri, yumurtalı acayip acayip şeyler ve pastaların olduğu bir yer...Şekerli minik kurabiyelerine bayılıyorum...Yumurtalı ekmekleride süper...Vegetable cheese pannini denen şeeyin tadı lezizz, bildiğin yummy...Ha bide içi böyle marollu, havuçlu ve ezilmiş tavuk etli yuvarlak dürümler var ki görünüşü bile al beni diyor :D Ki sık sık alıyorum :S

Ayrıca ekmek çeşitleride vaar...Ama bunların ekmek anlayışları ile bizimki farklı :D Ben ekmek alınca yanına mesela yumurtalı salata falan alırken bunlar ısıra ısıra simit gibi yeyeolaaa :D

Ha tek gıcık yanı bazı ortak şeylerin bulunmasına rağmen her Paris Baguette şubesi birbirine benzemiyor -_- Seoul'de başka biryerdekine gitmiştim, aneem milletin Paris Baguette'nde neler var neler, bizim yonsei'deki ile karşılaştırınca sinir oldum :S

Koreye geldiğim ilk akşamı buraya girem dedim...Kapının önünde bekliyorum nasıl açılcak acaba lan bu kapı diye :D 5 dakikadır kimsenin-gelip girdiğide yok... tam geri dönerken içerdeki adam vücut hareketleri ile birşeyler anlatmaya çalıştı sonra çaktım olayı...Hemen kapının sağında uzun siyah bir düğme var, oraya basınca açılıyomuş kapı kkkkkkkkkk işte dil bilmeyince böyle şeyler oluyoo :D

Haaaa pür dikkat; Paris Baguette'de domuz etli sandviç menüleri de var :S ilk koreye geldiğimde malesef bir kaza oldu burada -_- dikkat etmekte faydaa var :D Üzerini okumadan herşeyi almamakta fayda var :D ki zaten üzerinde ne var ne yok herşeyi yazyor adamlar, kalori durumlarıda dana gibi bir yazıyı ile ürünlerin üstünde var...Ama tabiki korece :D Korce domuz'un adını ezberlemekte fayda görüyorum :D

Sonra nedendür bilmiyorum hatunlar burayı çok tercih ediyor lan :S dürüm, pasta mı alıım yoksa... sağı solu kesip, göz zinası mı yapııım derken baya zaman geçiriyorsun içeride... :P Bu işe bir çözüm bulmaları lazım -_-

Ucuz mu derseniz?? Ucuz şeylerde var ama hani alacağınız şeyler 2-3 şeyi geçince hooop 10.000 won'u geçiyor toplam tutar...Misal 3.500'e de salata var 6.000' wona da :D 1.000 won'dan daha ucuz mini kurabiyeşçiklerde var :S

Bazı şubelerde hemen herşey paketlenmiş eline alıp tepsilere atıyorsun sonra ödüyorsun.....Bizim yonsei dekiler ise hemen hemen herşey ortada açık-büfe...bir eline tepsi bir eline (anee o cımbıza benzeyen aletin adı neydi unuttum :/ spatula mıdı yaa) neyse ondan alıp kasaya gidiyorsun orada tek tek paketliyorlar :S ama çok geç saatlere kalınca çoğu şey kupkuru oluyor ve hijyenik olmuyor...diğer şubelerinde daha iyi bence....

Şube şansınız yaver giderse bulunduğunuz mahallede, ne yicem diye düşünmeye gerek kalmıyor + olarak buranın alternatifleride bolca var....Starbucks'lar manyak, deli popüler burada, kardeşimden duyduğuma göre bursada'da heryere açılmış, sanırım Türkiye'yede yayıldılar iyice...darısı ..başına...Ha Koreye ilk geldiğimde ezik bir Koreli arkadaşım gel bak seni bir kahveciye götürcem, çok beğencen dedi, beni kolumdan tuttu, heyecanlı heyecanlı anlatıyor...Bi baktım starbucks'a getirmiş :S yüzüne baktımmm...dalga mı geçiyon len dedim...bizde de var bu kkk inanmadı nasıl olur falan diyor? sanki starbucks kore markası haha nasılda sahiplenmişler yaa :D canlarım benim :S Starbucks gören masum Koreli :P






















Kore'de sinama keyfi

Kore'de Sinama Keyfi :D

Hemen benim kaldığım yere 5 dakikalık yürüme mesafesinde bir gençlik merkezi+sinema salonu var, "megabox" diyorlar :D

Burası yeni yapılan biryer Kore'ye ilk geldiğimde içerleri bomboş, inşaat halindeydi, bir en üst kattaki sinema salonları açıktı, şimdi giderek güzelleşiyor :D

Bu sinema salonlarının sevdiğim diğer bir yanıda eski, gösterimden kalkmış filmlerde tekrar gösterime giebiliyor veya anime filmleride oynatabiliyorlar :S

Yine Kore'ye ilk geldiğimde buraya girmiş terlik arıyordum hahahaha millet sinema izlemeye gelmiş ben burada terlik bulabilirmiyim diye soruyorum millete hahaha :(

Yaklaşık 7 aydır bir film bekliyorum, daha doğrusu 3 film bekliyordum, ilkini izlemiş olduk :D

Diğer ikisi; Nolman'ın elini değdirdiği yeni Superman Filmi
Diğeride Will Smith'in oynadığı After Earth :D
(bu iki filmi muhtemelen Türkiye'de izleyeceğim) ♥

İlk beklediğim film "Oblivion" gelmiş gitmem miiiiiiiiiiiiiii :D
Hemen gidip izlemiştim...

Ama kızlarla bu tür bilim-kurgu filmlere gitmeyin, seyir zevki falan kalmıyor, malesef Koreli Kızlarda aynıymış -_-
Başka bir bilim-kurgu filmine daha bir kızla gidersem ne olayım -_-

Oblivion gibi bir filmde romantizim, aşk bekliyorlar yaaa...

Okul çıkışı planımı yapmışım tam çıkıyorum, 2 Koreli kız...
-Erkan bir planın var mı falan filan....
evet dedim sinemaya gitcem....
-Bizde gelelim....
oki doki dedim...

Yolda hangi filme gitsek diye konuşuyorlar...
Alooo dedim boşuna tartışmayın hangi filmi izleyeceğimiz belli; Oblivion :D

Ya onda romantik sahne var mı dediler.......
Olmaz mı lan dedim; adam uzay gemisine atlıyo sevgilisi ile...İki kollarını açıyorlar titanic style yapıyorlar dedim :D

Gerçekten mi diye sordular bide yaaaaaaaaaa -_-

Filmi pek beğendim :D Görüntüler , efekler gerçekten güzeldi, muazzamdı. Sıkılmadan izliyorsunuz filmi, Her şeyden önce filmde mevcut gelecek tasviri mükemmel yapılmış. İzlerken bakmaya doyamıyorsunuz. Hele birkaç sahneyi durdur, doya doya bak birkaç saat. O derece :D

Kızlar da bu tür filmlere beraber gitmek isterse napıyoruz? GAÇIIIIIN :S





















Sürekli teşekkür edip özür dileyen çekik gözlü kibar insan

…vardır böyle bir insan…

Hatta ilk gün, ilk kez Kore havaalanından çıkıp Seoul’e giden otobüse bindiğimde karşılaştım kendisi ile. Bavulumu otobüse yerleştirip, eğilerek selamını verdi, noluyoruz lan dedim içimdem, bavuldan bişey araklıycakta önceden ayak yapıyo mı diye düşünen kötü ben, otobüse girip, yerine oturur. Diğer yolcularda yerlerine yerleştirdikten sonra, şoför abi otobüsü çalıştırmadan ortaya gelir, yolculara hepiniz otobüsüme geldiğiniz için teşekkür ederim, size daha fazlasını yapamadığım için ise özür dilerim der, bizi selamlar….

O anda farkına varılır, artık Erkan oğlum sen Türkiye’de değilsindir, başka bir ülkedesindir…

Peki, yolun kenarında duran Koreli adama benim çarpmama rağmen, adamın benden özür dilemesi noktasında anladım ki, bu tamamen yetiştirilme ve kültür meselesi.

Hani bir Çin atasözü vardır ya; bir varil lağım suyunun içerisine bir kaşık şarap koyarsanız, lağım suyu elde edersiniz. Bir varil şarabın içerisine, bir kaşık lağım suyu koyarsanız, yine lağım suyu elde edersiniz! Hayat sorundur bu diye…İşte buda böyle bir döngü…

Türkiye’de ise; benim bu… sürekli teşekkür edip özür dileyen. İşin açığı, insanların rahatsız edici olduğumu düşündüğüne inanıyorum. Arkadaşım özür dilediğim zaman genelde sinirleniyor. Facebook’ta olsun başka bir ortamda olsun bana ne sebeple olursa olsun mesaj atan her insana garip bir şekilde teşekkür ediyorum. "haha çok güzel olmuş" diyorlar, teşekkür ediyorum. "kardeş amına koyim" diyorlar, "eleştiri için minnettarım" diyorum. Kibarlığımdan, delikanlılığımdan da değil yani. Hoşuma gidiyor. Verilmesi gereken karşılık teşekkürmüş gibime geliyor. Zahmet edip benimle ilgili bir şey yapan her insana teşekkür ediyor, hoşlarına gitmeyen bir şey yaptığımda ve bunun için kendimi mutsuz hissettiğimde özür diliyorum.

Yurt’un ofisinde yan yana oturduğumuz Koreli Kadın her şey için özür diliyor, her şey için çok teşekkür ediyor. Zahmet olmazsa benim telefonu bi çaldırıverir misin diyor. Çaldırıyorsun 2 dakika sonra zahmet olmadı dimi, seni de meşgul ettim özür dilerim diyor. Önemli değil diyorsun, ay çok teşekkür ederim diyor.

Sadede gelirsek bizim kültürümüzde ota boka teşekkür etme davranışı çok yaygın değilse de yayılmaktadır efenim. Özür dileme de öyle… Yurt dışında ise Kanadalı ve İngiliz abilerin, ablaların ne kadar nezaket kuralları çerçevesinde özür diledikleri görülür ve kendinden utanılır resmen…

Yanlışlıkla bir İngiliz abimizin ayağına bastım ve olaylar şu şekilde gelişti;
- i am so sorry!
+ no, its my fault. i am sorry
- no, i am sorry thats my fault, not yours
+ no, no ,no . i am sorry because of my foot
- oh sorry , really
+ well, i am sorry
- its okay , no problem
+ good!
~~ hayır yani ayağına ben bastım, sen ayağını metroda önüme koyduğun için benden özür mü diliyorsun?

Türkiye’de olsa :
- önüne bak ayı; öküz, eşek tarzı hayvanları da işin içine alet ederek küfür edilirdi kesin bana.
- veya pardon geçebilir miyim dersin, önündeki insansı kenara bile çekilmez.

Oysa Batı ve Uzakdoğu kültüründeki insan;
otobüste: affedersiniz geçebilir miyim? -- teşekkür ederim
lokantada: pardon! bi dürüm alabilir miyim? --- teşekkür ederim
telefonda: nazmiye ile görüşebilir miyim? 51 saniye bile olsa.. *yannış numara! -- özür dilerim. Teşekkürler

Süper bir insandır…

Maalesef Türk insanı, bu tarz sürekli teşekkür edip özür dileyen insanların cinsiyetinden şüphe eder. Nezaketin gereği olan bu güzel erdemlere keşke hepimiz sahip olsak da böyle yanlış algılamalar yaşamasak. Lakin kompleksli bir millet oluğumuz ve konuşma adabı, insani ilişkilerimiz zayıf olduğu için çok yadırganır bu tarz insanlar. En basitinden yurtdışından gelen insanların, yukarıda da anlattığım gibi ilk aylarında yaşadıklarını örnek vermek mümkün.

Medeni bir insan Türkiye’de ise genelde problem yaşayan insandır. Bilen bilir, Türkiye’de "yap" demek, "yapabilir misiniz" demekten daha işlevseldir. Kaba insanlara karşı kaba, kibar insanlara karşı ise kibar olmak gereklidir.
Yine de O sürekli teşekkür edip özür dileyen insan Türkiye’de büyük çoğunluk tarafından ezik olarak görülür. Çünkü bu ülkede standartlar teşekkür etmek yerine "görevi tabi yapacahlar amunagoyyum", ve özür dilemek yerine "nooldu la yarram, ne gürlüyong hemen" şeklinde koyulmuştur. Bu insan bu ülkeye fazladır, şimdilik. Umarım ileride bu insanın standarttı bu ülkenin standarttı haline gelir. Tıpkı Kore ve Japonya’daki karşılıkları gibi….

Mevcut ortamın ortalamasına göre daha fazla teşekkür eden birisi iseniz, bu, ilk başta memnuniyetle karşılansa da, bir süre sonra sallanmamanıza, hafif görülmenize sebep oluyor sanırım. Ağırlığınız mı azalıyor, noluyor bilemiyorum ama bir süre sonra ezik gibi algılanıyorsunuz. Mesafeli olmak ya da ketumlaşmak icap ediyor.
Bunda bir enteresanlık göremiyorum aslında ben. Lafım göremeyenlere, o sürekli teşekkür edip, özür dileyen insan içinde kötü niyet olmayan insandır, eleştirilecek bir tarafı da yoktur. Keşke her hayvan, teşekkür edip, özür dilemeyi bilse.... Oysa o insan evrimini gerçekleştirebilmiş insandır. 25 yaşın altında ise ulu insandır. 50 yaşın üzerinde ise oturup muhabbet edilmesi gereken insandır. Riya ile örtülmüş bir maske takıyor ve bunu hisseder iseniz, vurun gözüne gözüne, teşekkür edecektir. Kaybeden insandır. Çünkü toplumumuzda ' özür dilerim' demenin yalnızca hata yapıldığında söylenmesi gerektiği düşünülür. İster istemez ezik mi bu damgası yer. Teşekkür edip özür dileyen insanın mutlaka bir yetersizliği, bir yanlışı vardır halkımızın gözünde. Onlara göre kibar insan yanlış yolda olan insandır.

Kibar davransa ezik olur, kaba takılsa ayı olur, sevecen davransa yapmacık olur... Her hâlükârda bulur yurdum insani takacak bir kulp.

Japonya’ya geldiğimde; etraftaki daha önce görülmemiş şeylere, acayip acayip binalara baka baka, bide Japon hatunları utanmadan süze süze giden beyaz batılı adam Erkan; Japon bir çifte ayı gibi çarpar. Çarpmanın şiddeti ile Japon olan kız hatun yere düşer, sevgilisi onu yerden kaldırır, ikisi gelir o vahşi beyaz batılı adamdan özür dilerler…Noluyoruz lan diye düşünür o yabancı beyaz adam, yaşananları anlamaya çalışır…Olom der; size çarpan benim lan, asıl benim özür dilemem gerekir der…. Ama o Japon çift dinlemez o vahşi beyaz adamı, kolundan tutup bir dükkana sokarak; bilimum yiyecek, içecek ısmarlar, tekrar eğilerek özür diledikten sonra giderler… O alçak batılı beyaz adam der ki; ne güzel olaymış lan bu demek ki her acıktığımda bir Japon’a çarpıp, bertaraf etsem, aç kalmam burada hehe diye düşünür :D
Peki, Osaka’da yeşil patika yoldan giderken ulan burada nereden bir bisiklet kiralasam da, dolaşsam diye düşünen beyaz batılı adam, karşıdan gelen Japon’a bu isteğini sorar. Genç Japon utanarak özür diler, burada bisiklet kiralanabilecek hiçbir yer yok, bunun için yine özür dilerim der, sonra yabancı adamı kolundan tutarak arkadaşının evine götürür, onun bisikletini vererek tekrar özür diler. Lütfen bisikleti istediğiniz gibi kullanın ve işiniz bitince bisikleti istediğiniz yere bırakın der, o bisiklet bana bir şekilde geri gelir der… Ve tekrar özür diler…Alçak beyaz adam niye bu lavuk ikide bir özür diliyo lan diye düşünür, dur şu Japon’un bisikletini iyice kullanam, çok gıcık oldum diyede trip atar…

O beyaz adam ayrıca şu Japon kelimelerinide hiç unutmayacaktır;
“”” Sumimasen, Gomennasai, Moushiwakearimasen “””
"afedersiniz..."
"özür dilerim ama..."
"lütfen, rica etsem..."
"çok, çok teşekkür ederim..."
"affınıza sığınarak..."
vs…..

O yazıda bahsettiğimiz sürekli teşekkür edip özür dileyen kibar insan batı kültürünün özelliklerini de bünyesinde barındıran kişidir. Kibarlık da kültürler arasında farklı algılanır.
Japonlar Amerikalıları "thank you people" kod adıyla tanırlar örneğin. Bu durumu Japonlar veya Ruslar çok kaba ama İngilizler ve Amerikalılar çok kibardır şeklinde yorumlayamayız.

İki Japon arasında oluşacak bir tartışma ya da benzeri bir durumda Japonlar haklılıklarını düşünmeden, öncelikle karşı taraftan özür dileyerek ortamı yumuşatırlarmış. Hatta çoğu zaman haklı olan tarafın daha önce özür dilediği görülmekteymiş. Bu sebeple de bireylerin birbirine açtıkları tazminat, hakaret.. vs. davaları Avrupa ve ABD’ye oranla çok çok düşükmüş. Ve söylenenlere göre Japonya’da avukatlık da çok popüler bir meslek değilmiş. Sonuç olarak Japonlar mahkemeye başvurmayı en son tercih edecekleri bir seçenek olarak görüyorlar. İşin ilginç yanı ise bunun temelinde sadece bir özür dilemenin yatması değil mi? Yaklaşık 127 milyonluk nüfusa sahip olan Japonya’da insanların bu şekilde davranması da herhalde bir lütuf olmalı…

Japonlarda özür dileme konusunda yok artık diyeceğiniz bir gazete haberi;
Dünyanın yaşayan en yaşlı insanı olduğu tespit edilen yaşlı bir amcaya duyguları sorulmuş ve amca da demiş ki: ‘Bu yaşa kadar yaşadım, devlet bana emekli maaşı bağladı, sigortamı ödedi… Halen yaşayıp devlete yük olduğum için çok özür dilerim.’

Son olarak Onur Ataoğlu’nun ‘Japon Yapmış’ adlı kitabında bahsettiği Japonya’daki bir anısını anlatacağım;
Onur Bey bir gün arabasıyla giderken karşıdan gelen acemi bir motosikletli kontrolü kaybederek devrilir ve kaymaya başlar. Motosiklet sürücüsü bir tarafa savrulurken, motor da Onur Bey’in arabasının altına girer. Suç karşı taraftadır ancak görüntüye bakıldığında; arabanın altına girmiş bir motosiklet, kan içinde kalmış sürücüsü ve ilerden gelen polis siren sesleri… Üstelik Onur Bey’in yanında ehliyeti ve sigortası bulunmamaktadır. Tüm şartlar kendi lehine olan sürücü hemen kalkıp yaralarını kontrol etmeden Onur Bey’e gelir ve yolculuğunu aksattığı ve vaktini aldığı için özür diler sonra gelen polise durumu anlatıp suçu üstenir ve ambulansa biner. Ardından ifade almaya gelen polis peşinen özür diler ve diğer ekibi beklemesi gerektiğini anlatır. Gelen ekipteki polis ise İngilizce bilmediği için özür diler. Sonra Tarzanca anlaşarak olay tatlıya bağlanır ve olay yerinden ayrılırlar.

Sonra aklıma gelen başka bir örnekte; How i met your mother dizisindeki Kanadalı adamı izleyenler hatırlayacaktır;
Memleket hasreti çeken Robin’i bir gün Kanadalıların olduğu bi bara götürürler ve robin ordaki insanların gerçek Kanadalı mı değil mi anlamak için ufak bi test yapar:
sırtı dönük adamın tekine bodoslama çarpar ve adam dönüp ''özür dilerim'' der.
işte o an robin gerçek kanadalılar ile birlikte olmanın sevinci ile boğulur……..

Aslında her şey kararında güzeldir, teşekkür de özür de. Hele ki özür dilemek erdemdir. Ama gelgelelim bunu başka türlü kullanan insanlar da var. yakinen tanıyorum böyle birini özellikle bir şirkette çalıştığım yerde, sanırım her şirkette buna benzer bir yavşak oluyor :D

Aslında bunun kaynağı taa liselerde başlıyor sanırsam; gürültü yaptığı için özür diler, kolu değdi diye özür diler, dirseği çarptı diye özür diler, yanlışlıkla sırada öne geçtiği için özür diler, yanlışlıkla kız arkadaşını ellemiştir, yine özür diler….iyilerdir yani….sonra onlar büyür işte….o şirketdeki lavuk olur…

Ha birde seni seviyorum cümlesine de teşekkür eden kızlar var ki. Bak ona bende çok gıcık oluyorum :D
- Seni seviyorum
- Teşekkür ederim
- Benimle çıkar mısın
- Teşekkür ederim
- Seni öpebilir miyim
- Teşekkür ederim
Bu tür hatunlardan da uzak durmakta fayda var :D kendimden biliyorum.

Bir diğer haşin Türk erkeğine göre herkesten özür dileyip, teşekkür etmek ibnelikten kaynaklıdır. Biliyorsunuz ki ibnelerin böyle erkeksilikten uzak, karı kılıklı hal ve tavırları mevcut. doğru dürüst erkek özür dilemez, hata yapmaz, yapsa da kabul etmez. Teşekkür edebilir, o tamam…

Merak etmeyin gerektiği zaman lafını esirgemeyen kişidir de aynı zamanda o sürekli teşekkür edip özür dileyen adam. Gerektiği durumlarda kendisine laf eden orospu çocuklarının anasını sikebilecek potansiyele sahip insandır o sürekli özür dileyip, teşekkür eden kibar insan :D

…….ama rica ediyorum Türkiye’de iseniz siz bundan olmayın, yani sürekli teşekkür edip özür dileyen insandan. Küçük hesapların adamlarına gün yüzü doğar çünkü. Ezildiğinizi zannederler. Ezilmediyseniz kafanıza kakıp ezmeye çalışılar. Rica ettim değil mi bir de? Dikkate almayın…

….. Bir diğer Çin atasözü derki; İnsanlara asla yaralarını gösterme, sana vurmak istediklerinde ilk oraya vururlar...

Kore' deki bir yüksek öğrenim kurumuna gelecekleri neler bekliyor?

Nasıl bir ortam, ne tür bir alt yapı, ne tür bir eğitim sistemi, hangi tür sosyal şartlar vaad ediliyor? Yeni gelenlere neler sunuluyor? Hayat gerçekten pahalı mı? O yemeklerle millet nasıl hayatta kalıyor, hatta o kendini bilmezler o yemeklerle nasıl kilo alıyor? Kimler kimlerle takılıyor? Kimbab harbiden lezzetli mi? Kimchi bildik turşu mu? Denizden babam çıksada yerim sözü biraz abartılmış mı orada? Heryerde mini etekli oppa oppa diye çığlıklar atan, çığırtkan, sevimli mi sevimli, bal dök ye, yala yut, şirin koreli kızlar mı koşuşturuyor? Kızları sırtında bile taşıyan aşırı romantik, yakışıklı, mütavazi, kibar, sevimli, sapık olmayan (!) kavga etmeyen (!) koreli erkekler heryer de mi? temalı aklınıza gelen tüm sorularını cevapları'nın sadece eğitim ile alakalı bölümü bu yazı dizisinde!

........Güney Kore'de, Japonya'da, Çin'de eğitim deneyimi sizi olgunlaştırır ve özgüveninizi arttırır...

Yurtdışında yaşamanın size kazandıracağı önemli avantajlardan biri de ailenizden, arkadaşlarınızdan uzakta, kendi başınıza bir yaşam kurma ve bu yaşamı sürdürme deneyimidir. Zorlukları olmayacak mı, tabii ki olacaktır; fakat size kazandıracağı artıların daha fazla olacağı kesin. Günler geçtikçe olgunlaştığınızı, yapabildiklerinizi gördükçe kendinizi daha özgüvenli hissettiğinizi göreceksiniz.
Tüm bunların yanı sıra, yur..................

"""yurt dışında okumak rezil bişidir aslında. memleketinde ''adam'' olan insan, b......................türdü, kıldı, yündü, yoğurttu bir şekilde insan tanırsınız, lakin her şey yüzeyseldir. bir yabancının dostu her daim başka bir yabancıdır,dır dır dır................

..............gidin efendim, kimsenin görmediği şeyleri yaşayacak, kimsenin görmediği şeyleri tecrübe edecek, kimsenin inanmayacağı şeyleri görmüş-geçirmişlik hanenize işleyeceksiniz. .................lakin bilin ki, her daim geri döneceksiniz.siz siz siz.

yurtdışındayken, bir an önce eve dönmekten başka bir şey düşünemiyorsanız, bir zahmet lütfen dönün.

......sizin buradan alabileceğiniz birşey yoktur.
zor olmasının tek sebebi gittiğiniz yer değil döndüğünüz yerdir maalesef..........
lakin istedim ki bu godesu da uzaktadoğuda eğ"""""

---------------------------

Kore'de ki bir üniversiteye nasıl başvurulur? Transfer öğrencisi olarak birdönem olsada oraya gelebilir miyim? Burs imkanları Nasıl? Burs Nasıl alınır? Üniversite, eğitim ücretleri ne kadar? Konaklama, yurt imkanları Hakkında ayrıntılı bilgiler...

DEVAMI ~~ uzakdoğu ile ilgili büyük bir yazı dizisi yakında bu sayfa da;
uzakdoğuda eğitim almayı düşünenler takipte kalsın efem;
http://www.godesu.com/
Seyirlik Kore Film Tavsiyeleri

Herkesin okulu tatile mi girdi ne kore film tavsiye istekleri tavan yaptı durduk yere:D Ben de toplu olarak arşivimdeki bazı eski filmleri ekliyorum buraya ve şu açıklamayı yapıyorum; Benim Kore'de bir süre yaşamış olmam tamamen tesadüf ve kader. Oysa ben Japon kültürünü, japon film ve müziklerini, animelerini, eski çin tarihini, hong kong aksiyon filmlerini Kore kültüründen daha çok seven birisiyim. 2013'den bu yana bir tane bile kore filmi izlemedim. En son secret garden ve big isimli dizilere baktım daha da bakmadım. Benim için Winter Sonata, Coffee Prince, I'm Sorry I Love You, Full House dizileri yetti, bunlardan daha güzel dizilerde yapılamaz zaten yenilerini izlemeye gerek yok :P işte arşivimde sakladığım birkaç film tavsiyesi, daha da başka film izlemedim malesef ki;

-100 Days with Mr. Arrogant (2004): Şu kadarını söyliyeyim; bir kola kutusu nelere kadirmiş :) babasının şekerci olma ihtimali baya yüksek olan mimikleri pek tatlı kızımız yanlışlıkla zengin bir çocuğun arabasına zarar verir. zengin çocuk hasarı ödemesini ister, kız ödeyemeyeceğini söylediğinde, karşılık olarak 100 günlüğüne kölesi olmasını ister. Çok keyifli ve eğlenceli bir filmdi.

-My Little Bride (2004): Bu film çok tatlı sevimli birşeydi yaa. Şimdi ilk çocuğun havaalanına geliş sahnesi gözümde canlandı da:D Minik özetle aile büyüklerinin zorlaması ile liseli bir kızın üniversiteli yaşca büyük bir çocukla evlenmesini konu alıyor. Ev içerisinde evcilik oynayan bu çift dışarıda birbirlerinden bağımsız hareket edeceklerdir. Tabi birbirlerine alışana kadar....

-Classic (2003): Sulugözler için birebir bir film. Yine bir üniversite ögrencisi; annesinin yıllar önce sevgilisine gönderdiği mektupları ve günlüğünü bulur. Annesinin hatiıralarından çok etkilenir; yıllar önce annesinin hissettiklerini o da hissetmektedir; ve geçmişin yansıtılmış ayrıntıları ve rastlantıları tek tek karşısına çıkmaya başlamiştır. Bu filmdeki yağmurlu Kore köyü çekimleri bir harika. Me To You, You To Me isimli film müziği uzunca zaman telefonumda zil sesi olarak bulunmuştu. O uzun boylu çocuğa da helal olsun be ne güzel kabullendi durumu ama :) Ölmeden önce izlenmeli.

-Failan (2001): Bana deseler ki bir Kore filmi seç ve o film hakkında 100 sayfa yazı yaz diye bu kesinlikle Failan olurdu. Bu filmi ilk izlediğim anı hatırlıyorum istanbul da üniversite okurken teyzemlerde kalıyordum. Bir akşam eve bir geldim kimse yok. E dedim bir film indirip izleyelim veeee açıkcası ben güzel filmleri severim, hep de güzel filmler izlemek isterim. Bu film uzun zamandır gözüme çarpmıştı ama nedense beni cezp etmemişti. Sanırım bir kaç kere çekip aradan görüntülere bakıp sonrada sildim bu filmi. Son bir şans konusunu bir yerlerde görüp izlemek için çekeli de hayli olmuştu. Olta atmıştım denize belki güzel bir balık çıkar diye..Filmin tam tamına ilk 37 dakikası boyunca da inanın kendimi zor zapt ettim filmi kapatmamak için. Sabrın sonu selametmiş. İlk 37 dakika pis mi pis, bırakın çevresine kendine hayrı olmayan bir adamın günlük yaşantısını izliyoruz. Sonra ise ben sevdim bu filmi. İlk düşüncem olan sığ ve sıkıcı fikrini ise çoktan unuttum gitti..... Hala aklımda filmden sahnelerle sizlere bu yazıyı yazıyorum...... Filmin sonuna geldiğimde o kadar şaşırdım ki, filmin içine o kadar girmişim ki gözümde yaşlarla, burnumun direkleri sızlayarak ekrana öylece dalıvermişim. Lafa başlarken ben güzel filmleri severim demiştim ya... Bu filmde görebileceğiniz tek güzel şey Failan, o güzel kız. Failan'ın nasıl yüzü güzelse, mahzunsa, içi de işte aynen öyle. Küçücük, sebatkâr bir kız. Bu kız dilini bilmediği bir ülkeye, Kore'ye adım attığında siyah beyaz bir ekranda onunla birlikte vize araştırmasından geçerken, onunla birlikte çekingence, ürkekçe filme dalıyoruz. Failan'la Kore'ye ayak basıyoruz. O da Kore'ce bilmiyor bizlerde...... Yabancı bir ülkede kimsesi olmadan yapayalnız, siyah beyaz bir dünyanın içindeyiz.Sanmayın ki o ilk yarım saat gereksiz, can sıkıcı. O bize dar gelen sahnelerin bir anlamı olacak ama nefesinizi tutarda sonuna kadar dayanırsanız. Özellikle mektup ve şarkı sekanslarında ağlayacağınızı taahhüt ederek bu yazıyı bitireyim. Bu kadar güzel bir filmi izlememek çok büyük bir kayıp..Filmin başındaki birçok değer yargısını yitirmiş ve hayattan çokta bir bekletnisi olmayan günü birlik yaşayan o adam. Kang-jea'ya film boyunca insan biraz kızmadan geçemiyor. İki kahraman içinde üzüldüm ama Failan için olan üzüntüm daha bir başka. Yaşadığı kötü hayat, bilmediği bir ülkede yabancı olması, yüzünü birkez bile görmek istemeyen para için onunla evlenen kocasını dair beslediği ümitler. Film son kısmına gelirken Kang-jea'nın hala gözümün önünden gitmeyen halleri. Ahh ahh ben bu filmi birgün tekrar izlicem ama yalnız değil...

-Last Present (2008): İşte kardeşimle benim en sevdiğimiz ortak dram filmimiz. Çok güzel bir filmdi bu yaa. Şimdi filmdeki herifin karısı ölüyo ve bu işlediği bir suçtan sonra hapse girip çıkıyo. Hapisten sonra polis olan arkadaşının evinde kalmaya başlıyor. Karısının ölmesi, hapis hayatı falan adamı hayatı siklemez yapmış. Taaaki o evdeki küçük kızın kendi kızı olduğunu öğrendiği ana kadar. Bir insan nasıl değişir 360 derece. O havuç yeme sahnesi favorimiz...

-Be with You (Ima, ai ni yukimasu) (2004): Bir Japon filmi ama ne japon filmi bee. Eski bir japon şairin deyimiyle ''kabzası güzellik ve zarafetle işlenmiş, çifte su verilmiş bıçağı sevgi ve sevecenlikle bileylenmiş bir hançerin kalbine saplanmasıyla son bulan'' film benim için ''BE WITH YOU'' dur.. Erkanşii olarak; Be with You beni etkileyen birçok film olmasına rağmen uzakdoğu filmlerinden seçmek zor olduğu için tercihimi bu filmden yana kullanıyorum. Bir çok açıdan etkiledi. sırasıyla dersek bunlar nedir diye; iyi bir senaryo, iyi oyunculuk, kalabalık olmayan az öz kadrosu, kurgudaki başarı, görsel bir şölen görüntüler ve flashbackleri şimdiye kadar gördüklerimin en iyisi, vs. vs. sırala sırala bitmeyecek her açıdan notunu hak eden bir ailecek izlenebilecek duygusal, romantik, fantastik bir film. Filmin tek kötü yanı bitior olması:P

-Too Beautiful to Lie (2004): Kardeşimle defalarca izleyip bayıldığımız Kore filmi işte bu:D Filmdeki kız için yalan söylemek tam bir sanattır. Genç kız, hiçbir vicdanî rahatsızlık duymadan, hatta konser biletleri satışa çıktığı ilk günden tükenen bir ses sanatçısının gururuyla yalan söylemekte; bu husustaki maharetini de kendisi gibi suçlulara ballandıra ballandıra anlatmakta, bir de üstüne işin püf noktaları hakkında onları bilgilendirmektedir. He işte bu yalan makinesi kızın bazı yalanları bir adamın başına iş açacaktır:D ailece mi izlersiniz yoksa oturur kendiniz mi izlerseniz bilmem ama oturun izleyin. Dur canım çekti yazı bitince izleeyim ben de:D

-Ditto (2000): Aaa bu çok özel bir film ya. Ama senaryo olarak 2-3 tane benzer film sayabilirim ama spoiler olmasın. O buluşma sahnesinde hani çocuk buluşma yerine geliyor ya. orada oha yaa nasıl olur falan olmuştum :D

-Cheung Gong 7 hou (2008): Meşhur CJ7 filmimiz:D Bir Hong Kong yapımı ailece izlenecek şirin mi şirin bir film ama siz bakmayın şirin dediğime filmin bir kısmı üzmüştü beni Allah'tan güzel toparladılar:D izlenesi...

-BaBo (2008): Bu filmde kardeşimin en çok sevdiği Kore filmi:D Üniversitede geçen yıllarından sonra başroldeki kız mahallesine dönmeye karar verir ve hemen yolda bir deli herifle karşılaşır. Bu deli adamla ilişkileri, yırtık ayakkabı muhabbeti, tost satma sahnesi falan belki kardeşime katılmamak elde değil dedirten sahnelerdi.

-A Millionaire's First Love (2006): Aha ben bu film ile kız tavlamıştım lan:S Üniversitedeki bir kıza bırak sinemayı gel sen bana ben sana bir Kore filmi açayım demiştim ve rastgele bu filmi açmıştım. Kız bu filmi anlata anlata bitirememişti. Buket'in bir zamanlar benim sevgilim olduğuna inanamıyorum, bu filme teşekkür ediyorum:D Filmin konusu şöyledi galiba zengin mi zengin bir çocuk mirastan pay alabilmesi için bir köyde parasız yaşaması gerekiyordu. O köyde tatlı bir kızla tanışıyordu falan, güzel filmdi yaa :D

-When I Turned Nine (2004): Bu ortaokul çocukları arasında geçen belkide ilkokul hatırlamıyorum çok sevimli bir film idi. Küçük kızın sınıfın ortasında yaptığı konuşma etkilemişti beni diye hatırlıyorum. Sevmiştim ben bu filmi ama çok hatırlamıyorum açıkcası:S

-Love Me Not (2006): Bu film yaaaaa. Hatırlıyorum bu filmi. Kör bir kız ile sahte abisi arasında yaşanan güzel bazen sinir bozucu şeyleri konu alıyor film. Buda mutlaka izlenmelii...

-My Girl and I (2005): Hep bir kızarkadaşım ile bu filmdeki gibi tatile çıkmak isemiştim, nasıl kıskanmıştım çocuğu:@ bu filmin orjinali bir japon filmi "dünyanın orta yerinde aşk için ağlıyorum" bu ve japon versiyonu da izlenmeli.

-Lover's Concerto (2003): Bu filmi hatırlıyorum gibi iki tane kız vardı ve bir herif. Üçü yolda tanışıp biyerlere gidip sevgili oluyorlardı. Ben bu filmdeki bir sahneye çok ama çok üzüldüğümü anımsıyorum ama neydi unuttum:S güzel bir film olduğunu biliyorum ama.

-My Tutor Friend (2003): Gıcık zengin bir çocuğa özel ders vermeye giden bir öğretmenin komik anlarını anlatıyor. Filmdeki karaoke şarkılar çok güzeldi. Bunu seyretikten sonra 2.filminide izleyin oda japon bi kız koreli gıcık bir çocuğa özel japonca ders veriyordu. eğlenceli filmlerdi.

-Miracle on 1st Street (2007): Buda annecik'in en sevdiği Kore filmi:D Annem bu filmdeki minnik çocukların domates sahnesine bayılıyor. Nasılda ağlamıştı annecim ya kıyamam ona ben:D Hatta Kore'ye giderken bana para vermişti bu küçük çocukları bul onlara sahip çık diye hahaha:D oldu bulurum:D Film gecekondu mahallesinde geçen birkaç insanın farklı hikayelerini anlatıyordu. İşte o domates sahnesindeki minşk çocuklar, evinin yıkılmasını istemeyen boksu kız, kendini zengin olarak tanıtan fakir kız falan. Tam annelere göre bir film:D

-My Wife Is a Gangster (2001): Bu benim ilk izlediğim Kore filmiymiş ben sonradan anladım:D Ben bu filmi izlediğimde bunun Çin filmi olduğunu düşünüyordum meğersem Kore filmiymiş :S bu çok popüler bir seri Kore'de. Mafya babası bir kadının kızkardeşinin ölmeden önce tek istediği kızkardeşinin evlendiğini görmek oluyor ve böyle bir kadına damat ararken olaylar olaylar:D bu film çok eskiydi ama o romeo'nun evlenme teklif etiği sahne hala aklımda çok üzülmüştüm. Ben çok sevmiştim bu filmi.

-Love So Divine (2004): Kareşimle orak sevdiğim bir komedi filmi daha:D Kız çok tatlı bu filmde yaa:D şimdi filmdeki çocuk yeni mezun bir rahip. Gitiği kilisenin bahçesideki kız seksi mi seksi:D işte bu rahibi imam olarak düşünün e komik olayları varın siz düşünün :D

-My Boss, My Teacher (2006): Buda çok popüler bir komedi mafya filmi Kore'de. Ve çok güzel. bu sanırım 2-3 filmden oluşuyor. İlk film çok eski 2001 olabilir. Ama ben bu 2006 yapımı filmi çok seviyorum:D Şimdi koskoca mafya balalarının en büyük patronu bir alt mafya babasına diyor ki. Artık lise mezunu olmayan kişileri görmek istemiyorum buada:D Buda 30 lu yaşlarda üniforma giyip liseye gidiyorddu diploma alabilmek için.  Çok fena kopuğum sahneler vardı bu filmde ya. Dur yine iziyim bu filmi:D

-Beast and the Beauty (2005): Yaa bu film>.< Şimdi çirkin bir adam kör ama çok güzel bir kıza yardım ediyor. Bunlar bir şekilde sevgili oluyorlar. Çirkin adam bu güzel kıza hep süprizler güzel şeyler yapıyor. Ama birgün kızın gözleri açılıyor ve bu çirkin adam kızdan kaçıyor hep beni beğenmez falan diye. Bomba filmdi bu yaa:D

-Gangster High (2006): Lise yıllarında geçen çok sert bir film. Filmin atmosferi çok sağlamdı. O kötü roldeki koreli çocuğu nereden bulmuşlar tam bir piçti ya. Mafya, dövüş filmi sevenler kaçırmasın çok sağlam bir fimdi.

-Going by the Book (2007): Ben bu filmi çok seviyorum ya:D Şimdi bir polis düşünün namuslu ve aldığı her görevi eksiksiz yerine getiren falan. Birgün banka da tatbikat yapılacaktır ve her polise kura ile bir rol verirler. Bu bizim elemana da soygunda kendisine hırsız rolü çıkar ve oyunu "kitabına göre" oynayınca olaylar içinden çıkılmaz bir hal alır:D hani madem böyle bir görev var adam işini ciddiye alır. süper bir filmdi ya:D

-Heartbreak Library (2008): Filmi türkçeye çevirirsek Kırık Kalp Kütüphanesi. Filmdki kız, son günlerde kitaplara karşı zarar verilen bir kütüphanede çalışan bir kütüphanecidir. Bir gün, kitapların belirli bir sayfasını yırtan Koreli herifi iş üstünde yakalar. Kız kütüphanedeki zarardan dolayı onu suçlar, ama çok geçmeden hareketlerinin arkasında yatan karmaşık hikayeyi öğrenir. Durağan bir aşk filmiydi, ben severek izlemiştim bunu, yeni izlediğim filmlerden biri olduğu için aklımda hemen hemen.

-A Family (2004): Bir baba, bir abla, ve küçük bir erkek kardeşten oluşan bir ailenin dramatik öyküsünden bir kesit...Bu filmdeki kız çok güzeldi. O güzellikten başka pek bişey kalmamış aklımda, yıllar acımasız vesselam ama izleyin bu filmi, güzeldi.

-Highway Star (2007): Yine kardeşim ile pek sevdiğimiz bir film bu. Filmdeki şarkıya bayılıyoruz ve ezbere söleyebilioruz:D Film kısaca Kore'nin köyünden şehre şarkıcı olmak için gelen bir herifin komik hikayesini anlatıyor. Filmdeki şarkı:D

-Legend of 7 Cutter (2006): Bu film benim için çok çok özel bir film. Filmdeki kıza aşık olmuştum resmen. Filmden sonra internette kızı araştırddım eskiden oynadığı x-man good sunday isimli yarışma programını youtube da mı ne biyerde bulup izledim. Sonra bu kız çok popüler oldu malesef:/ filmin diğer bir özel kısmı Kore'ye gitmeden önce internete Koreli bir kızla konuşuyordum:D laf filmlere  gelmişti ve bu filmi söylemişim, ya bu filmdeki şarkı ne güzel dimi falan demiştim. O da bu filme bakmıştı aa bu film bizim okulda çekilmişti hatırlıyorum bu filmi demişti. Bu film Gwangju denen bir şehirde çekilmiş. Kız beni aldı götürdü bu okula. Gerçek gözle bakınca ne kadar farklı, okul bir hristiyan lisesiyi ve sadece kızlar girebiliyodu bu liseye ve etrafı meyva ağaçları falan, oysa filmde ne kadar farklıydı. Ve ilk  defa Koreli bir kızı bu film vesilesi iel öpmüştüm:D

-When Romance Meets Destiny (2005): Bu film adamı çatlatır. Tamam arkadaş kızdan hoşlandın bi açıl kıza be adam bi açıl. yani açılamıyorsan da birşeyler yap, hediye al, mesaj at, ondan hoşlandığını, ilgilendiğini belli et falan. sonra kız kabul ederse eder o da ilgilenir seninle, ilgilenmezse efendi gibi çekilirsin kabuğuna ama senin yaptığın nedir öyle:S hele kızın düğününe gidip o mikrofonu eline aldığın sahne:S izleyin:D

-Sex Is Zero (2002): Filmin adına bakıp ayy seksli meksli bir filmmi falan diyip burun kıvırmayın hemen:@ taam 1-2 o biçim sahne yok değil ama film Amerikan Pastası kıvamında. Çok komik bir film bu yaa. Bunun 2. filmide var ondaki heykel ve sandviç sahnesinde kopmuştum hani ev bizim olmasa kiracı olsak kesin evden atarlardı. Aksırana kadar gülmüştüm. Arkadaşlarla topluca izlemelik bir filmdi. Çok olmamakla birlikte açık sahneler var filmde ama "A Frozen Flower (2008)" ilmindeki gibi değil merak etmeeyin. Nasıl hayal kırrıklığına uğramıştım. O filmi tarihi film diye indirmiştim, ne filmi çıkmıştı, te Allam yaa:S

-My Sassy Girl (2001): Bu film o kadar popüler ki, çok fazla birşey yazmak istemiyorum.Dünya da en çok sevilen ve en çok bilinen Kore filmi bu diim geisini varın siz düşünün. Bir arkadaşınızı Kore sever yapmak istiyorsanız bu filmi vein gisin:D

-Brotherhood of War (2004): Kore'nin en büyük bütçeli ve en çok izlenen savaş filmi. İki kardeşin savaşa asker olarak katılmasını konu alıyor. Savaş filmleri beni çok etkiliyor, pek izleyemiyorum, birde bu filme utanmadan kardeş dramı eklemişler. O final sahnesi neydi öyle.

-Daddy-Long-Legs (2005): Kore deki çok ünlü bir masal kitaabının film uyarlaması. Kore'ye gidince Korece sınıfında kitabını okumuştum. Alla ala diyorum ben bu kitabın konusunu nereden biliyorrum, meğerse filmini izlemişim çook önceden:S Yalnız bir kızın esrarengiz yardımsever kahramanını anlatıyor kısaca özetleemek gerekirse.

-Daisy (2006):  Ortada bir seri katil bir polis birde güzeller güzeli Gianna Jun var gelde işin içinden çık

-Speed Scandal (2008): Son izlediğim Kore filmlerinden birissi, ailece izlenebilir. Yalnız yaşayan çok ünlü bir radyocunun aniden torunları olduğunu öğrenir falan filan. Güzel bir filmdi.

-Il Mare (2000):Film tam anlamıyla bir başyapıt. Beni, benden aldı. Götürdü o deniz kenarına, o güzel eve, o ulaşılamaz aşka. Posta kutusunun iki ucunda düğümlenen bir aşktı bu. Belki de sadece Il Mare'e özgü bir aşk. Kendime sormadan edemiyorum; Ben neden bu filmi daha yeni izliyorum? demiştim yıllar önce kendi kendime. O kadar sevmişim demekki.

-Marrying the Mafia 2 (2005): Birinci filmin oyuncuları oynamıyor ikinci filmde ama birinci filmin şöhretininde etkisiyle ilk filmden daha fazla, hatırı sayılır bir izleyici kitlesine ulaşmıştır.Tabi bir de serinin üçüncü filmi var. Ama şunu söylemeliyim kibu 2.filmi kardeşimle biz çoook ama çok seviyorum. Başroldeki top sakallı abiye hastayız:D Filmdeki mafya babası bir hatuna aşıkoluyor, onu tavlama çabaları falan...Hastasıyız bu filmin, çok komikti.

-Ride Away (2008): Üniversite birinci sınıf öğrencisi çok ama çok güzel bir kız varı bu filmde, okulunun yakınındaki eski kitap satan bir dükkanda çalışan genç bir adamla ilgileniyodu. Genç adam ona karşılıksız kalmasa da üç yıl önce geçirdiği bir trafik kazasından beri bilinçsiz yatmakta olan eski kız arkadaşını unutamamaktaydı. Bunların arasında güzel bir filmdi bu yaa. Sevmiştim, kızda çok güzeldi galiba:D

-Taare Zameen Par (2007): Harfleri sayıları algılama problemi yaşayan bir çocuğun çevresi ve ailesi tarafından tembel gerizekalı muamelesi görür. Çalışmayı öğrenebilmesi için yatılı okula verildikten sonra resim öğretmeni ile tanışıyor. Resim öğretmenin ondaki farklılılığı görmesi ile olaylar farklı bir seyir alıyor. Son zamanlarda izlediğim en etkileyici yapım. Anne-babalar ve öğretmenlerin kesinlikle ve kesinlikle izlemesi gerek. Hikayenin anlatımı çok başarılı ve etkileyici. Küçük çocuğun oyunculuğu ise taktire şayan.
Hintliler renkleri kullanmakta ustalar bu filmde bunu bol bol görebilirsiniz. İzleyin ve izletin diyeceğim kalbur üstü bir yapım.

-Dolls (2002): Gerçekten izlediğim en iyi filmlerden biri. Aşk ve sadakat üstüne çok güzel bir yapım. Üç hikayeden oluşuyor ve her hikayede ayrı bir hüzün var. Çok fazla diyoloğun olmadığı film daha çok görsel bir anlatıma dayanıyor. Sonbahar sahenlerinin olduğu bölüm izleyicisine görsellik açısından tam anlamıyla bir ziyafet sunuyor. Şiirsel anlatımı, görsel anlamda sunduğu şölen, etkileyici hikayeleri ve müzikleri ile kesinlikle ama kesinlikle izlenilmesi gerektiğini düşündüğüm bir film. Özellikle ben dramaları severim diyenlerin kaçırmaması gereken yapımlardan birisidir.

-Oasis (2002): Bu film çok hastalıklı bir film ve kessinlikle herkese göre değil. Oyunculuklar inanılmaz ötesi. Özetle davranış bozuklukları nedeni ile ailesi ve toplum tarafından hep dışlanmış bir genç adam var bu filmde. Yıllar evvel bilinçsizce yapmış olduğu bir kaza sonucu bir adamın ölümüne sebep olmaktan hapis yatmıştır. Cezasını tamamlayıp dışarı çıktıktan sonra vicdan azabı ile ölümüne sebep olduğu adamın evine ziyarete gittiğinde, hiç beklemediği bir manzara ile karşılaşır. Öldürdüğü adamın sakat ve felçli bir kız kardeşi vardır. Bu adam bu felçli kıza kontrol edemediği ihtiraslarının kurbanı olarak tecavüz eder. Kız, maruz kaldığı bu şiddete rağmen ilk kez bir erkek tarafından arzu edilmiş olmanın tatminini yaşamaktadır. Kendisini ilk kez kadın gibi hissettiren bu adamın yolunu her gün izleyecek ve her ikisi de toplumun dışına atılmış bu iki genç arasında, duygu yüklü bir aşk başlayacaktır. Peki ya toplumu oluşturan dışarıdaki insanlar, böyle bir aşkı kabul etmeye razı mıdır? Bu film için tez falan yapılır aslında, bazı tabular yüzünden hiç aklımıza gelmiyor belki hep acımaklı baktığımızdan, o yatalak kadının da sevmeye sevilmeye ihtiyaçları olabilir falan filan. Böyle rahatsız bi film işte bu.

-Windmill Palm Grove (2005): Bu film iyi veya güzel bilemeyeceğim ama bu filmdeki violin yani keman müzikleri beni benden almıştı. Çok güzel müzikler var bu filmde ya..

-Sad Movie (2005): Bu filmi yapan, yazan, yöneten adamın Allah bin belasını vesin:@ Filmin türkçe adı hüzünlü film ya. Film hep bir hüzün dram üzerine kurulmuş. 4-5 farklı mutlu yaşamın nasıl boktan bir sona sürüklendiğini ve mutlu sonla bitmediğini izliyoruz. Bu filmi sevmek için ağır dram sevmek gerek yoksa insanın çok fena psikolojisini bozuyor bu film. Ben yaptım siz yapmayın dolar.

-Saving My Hubby (2002):Veloybol oyuncusu olan bir kadının kocası kayboluyordu bu filmde ve sırtında çocuğu ile Kore sokaklarında kocasını arıyordu. ilmin posterini görünce bu filmi çok izlemek istemiştim.

-200 Pounds Beauty (2006): Filmin şarkısı nasıldı mariaaa mariaaa:D Şişman tombul bir kızımız amliyatla çok pis kilo verir ve çokta güzelleşir. İşte bundan sonrakileri komik bir şekilde izliyoruz:D

-A Bittersweet Life (2005): Tutkunun ve yalnızlığın tadı var bu mafya filminde. Gece çekim sahneleri çok etkileyiciydi bu filmde.

A Dirty Carnival: Kapağını görünce bile dayanamıyorum, bu filmi kesinlikle izleyin.uzun zaman önce izlemiştim etkisi halen üzerimde.

-Spirit of Jeet Kune Do (2004): 25 yaş üstü benim jenerasyonun çok seveceği bir film bu. Bruce Lee filmleri ve çizgi romanlar ile zor dönemin şartları arsında büyüyen bir genç. Aile sounları, okul aşk sorunları. Hani kızı oturup gitarla söylediği bir şarkı var ya işte ona bayılıyorum ben:D ezberlemiştim. izleyin güzel film.

-Sunflower (2006): Bu benim çok sevdiğim bir filmdi. Sanırım sadece ben severim böyle abudik dubidik filmleri. Filmdeki çocuk eskiden bulunduğu bölgenin bir numaralı kabadayısı olarak biliniyordu. Uzun yıllar hapiste kalınca unutlmuş, mahallesi değişmiş, yeni nesil mafya babaları gelmiş. Zaten bizimkinin niyetide geçmişi unutup sıradan bir insan olarak hayatına devam etmekti. Alçak insanlar buna izin verir mi. Hani bizim Şener Şen'in oynadığı Eşkiya filminde diyor ya adam; bu evirde eşkiya kaldı mı babalık, eşkiya artık şehirde...He bunada böyle birşey diyip zarar veriyorlar ailesine. Bunun ağlama sahnesi sonra gecekondu çatısı ve oradaki yaşam çok güzeldi ya.

-Venus and Mars (2007): Bu filmdeki çift manyak yaa, kavga etmeelerine bayılıyordum ben bu filmde. Arkadaşım sevmemişti bu filmi, oysa ben çok sevmiştim. Zevkler ve renkler demek ki. hıh.

-Virgin Snow (2007): Bu filmdeki çocuk benim hayalimi yaşamış resmen yaa:D Koreli çocuk Japonya'daki bir liseye değişim öğrencisi olarak gidiyor ve Japon bir kız ile aşk yaşıyo tey tey tey. Bunu benim yaşamam lazımdı olom. Neyse güzel bir gençlik filmi bu:D

-Way Home (2002): Bu film nasıl da üzmüştü beni. hani derler ya küçük çocuklara el kalkmaz diye, burdakiçocuğu dövmek itemiştim :S insan o yaşlı kadına bunları yapmaz, yapamaz. bu filmiailece izleyin yaaa..lütfeeen.

-Wet Dreams 2 (2005): Buda Amerikan Pastası türü komedi filmi. Açık sahne yoktu hatırladığım kadarı ile, işte liseli kızların cinselliği merak etmesi falan üzerine kurulu bir film.

-Natalie (2010): Etrafına yıkılmaz duvar örmüş 3 kişi...Heykeltraş bir adam , sanat eleştirmeni bir adam ve modern dans öğrencisi çok güzel vücutlu genç bir kız. Bu üç kişi arasındaki aşkın ve sırların esrarengiz öyküsünü nalatıyor film ama bu film erotik bir film. Peki ne işi var bir erotik filmin burada derseniz bu filmde inanılmaz bir senaryo var. Hani filmin başındaki kızın nü pozlar vermesi ve sonra anlatılanlar oha be dedirtmişti bana ama tekararlıorum film fena erotiz içeriyo.

-Public Enemy (2002): Bu film sıradan bir katil bulma gerilimi gibi değil, katil zaten baştan belli. Özgün bir film, değişik bir tat. Aşırı argo ve küfürlü olduğunu hatırlatayım. Bu filmde polis pis bir herifin tekiydi, katil ise takım elbiseli iş adamı falan:D güzel filmdi yaa..O kadar çok sevilmişti ki devam filmleride çekilmişti bunun diye ahtırlıyorum.

-Windstruck (2004): Bu film harika bir knock on heavens door şarkısı ile başlıyor. Ve çok güzel bir film my sassy girl tadında. Arkadaşlarla falan izlenebilir.. güzel bir aşk/romantik/komedi/dram türünde bir film.

-A Man Who Was Superman (2008): Bu filmdeki adam kendini Superman sanıyordu demi ve başrollerde My Sassy Girl'ün güzeller güzeli hanım kızı vardı. Ben bu filmi sevmişim ve adamın hikayesine üzülmüştüm diye hatırlıyorum ama neredeyse hiçbirşey hatırlamıyorum film hakkında.

-A Moment to Remember (2004): Bu filmi normalde üst sıralara alırdım ama cılkı çıktı bee:D bide Özcan Deniz yeniden çekmiş bu filmi diye duymultum neyse Allah'a havale ediyorum kendisini :D İzlememişseniz hemen sus biyerden bul ve izle o kadar diyim:D

-Art of Seduction (2005): Ne garip eskiden bu filmin sadece başlangıçtaki sahesini tekrar tekrar izlerdim ama şimdi hiçhatrlamıyorum filmi, yıllar geçmiş üzerinden.

-Au Revoir, UFO (2004): Sevgilisi tarafından terk edilmiş, UFO'lara inanan ve onları gördüğünü söyleyen kör bir genç kızla, DJ olma heveslisi ve sürücülüğünü yaptığı otobüste sanki radyo programı sunan bir DJ gibi rol yaparak kaydettiği kasetleri yolculara dinleten bir otobüs şoförünün romantik hikayesi...Evet böyle kalıvermiş aklımda bu filmi, sevmiştim sankiben bu filmi.

-No Mercy for the Rude (2006): Bu filmde konuşamayan bir adamın hikayesi anlatılıyordu demi. Adam çok utangaç mıydı neydi ama mafyaların arasındaydı. Filmde çok harika replikler ve şiirler vardı. Bi abimle baya konuşmuştuk bu filmi. Herkese göre bir film değil.

-Oldboy (2003): Dünyan'nın en popüler Kore filmi:D Bu nasıl bir intikam be abi. Fazla anlatmicam gebermeden öne mutlaka izlyin. Bunun benzer senaryolu intikam serileri olan Sympathy For Mr. Vengeance 2002 ve Sympathy For Lady Vengeance 2005 filmlerinide listeye atın. Ne hasta filmler demi?:D

-Open City (2008): Güzel bir suç polisiye filmiydi bu ama o masum kızı bu filmde böyle görmek:S sonrada aynı kızı White Night isimli filmde öyle görmeek üzmüştü beni, yakıştıramamıştım kendisine.

-Jenny, Juno (2005): Bu filmde liseli çocuğun liseli sevgilisi hamile kalıyordu ve bunu ailelerinden gizlemeye çalışıyorlardı diye hatırlıyorum bu filmi ben.

-See You After School (2006): Salak mı salak bir çocuk lisede tesadüfi bir şekilde çete lideri oluyordu gibi bişeydi bu film.

-Baby and Me (2008): Bu filmde sert bir çocuğa bebek emanet ediyorlardı, o da bebekle ilgilenmek zorunda kalıyordu gibiydi sanki.

-Bravo My Life (2007): Emekliliğine az kalan bir adamın hikayesini anlatıyorlar. Ben bu filmi evmiştim baya diye hatırlıyorum.

-Eleventh Mom (2007): 11 yaşındaki birçocuğa babası üvery anne getirir. O üvey anne olan ilişkilerini anlatıyordu bu film.

-Innocent Steps (2005): Bu filmi kızlar çok seviyor sanırım:D Baleci olmak isteyen bir kız vardı bu filmde.

-Hot for Teacher (2006): Sınıfa çok seksi bir öğretmen geliyordu. Diğer öğretmenlerin ve öğrencilerin dibi düşüyordu ama harbiden seksiydi kadın be:D

-Herb (2007): Bu filmi  kardeşimle izlemiştik bayada sevmiştik ama hiçbirşey hatırlamıyorum ya. Çocuk polisti galiba:D

-Temptation of Wolves (2004): Buda gençlik filmi, liseli bir kız iki adamın arasında kalıyordu.

-Love At Sarangbang (2007): Ailece izlencek bir filmdi bu, dolandırıcı bir herife odalarını kiraya veriordu bir anne ile kız.

-Lovely Rivals (2004): Bu filmde orta okul öğrencisi bir kız öğretmenine aşık oluyordu, onu kıskanıyordu falan, eğlenceli bir filmdi.

-Madeleine (2003): Bu filmde yine güzel bir kız iki aşın arasında kaalyordu demi, yıllar yıllar olmuş bu filmi izleyeli. Bir bsiklet hatırlıyorum bu film ile ilgili:D

-Marathon (2005): Bu filmdeki oyunculuk o kadar iyiydi ki; imdb'den oynayan çocukğun gerçekten otistic olup olmadıgını kontrol ettim:)

-Wanee wa Junah (2001): Bu film çok manyaktı ya.Şimdi huzurlu huzurlu beraber yaşayan bir sevgili vardı filmde. Sonradan kızın üvey kardeşi çıkıyor ortaya ve bana kocaman oha dedirten bi olay:S nası anlatılır bilemedim.

-Chunhyangdyun (2000): Bu filmdeki aşk hikayesi ne güzel anlatılmış öyle demi .Sanki tiyatrodaymışsın gibi:D Filmdeki kızda maşallah ne güzeldi :S

-Secret (Bu neng shuo de. mi mi) (2007): Mutlaka izlenilmesi gereken bir tayland gençlik aşk filmi. Sakin ve sıcak başlayan film bir noktadan sonra öyle bir karışmaya başlıyor ki hayal ile gerçek bir birine giriyor. Ne olacak, neydi, nasıldı diye meraktan kendimi alamadım.

-A Tale of Two Sisters 2003: Bu filmin finalindeki benim hissettiğim şeyi sizinde hissetmeniz lazım. Yine benden kocaman bir oha çıkmıştı:D

-I'm a Cyborg, But That's OK (2006): Kendini robot sanan genç bir kız büyükannesini kurtarmak için çabalıyor ve aynı zamanda da enerjisini bitirmemesi gerekiyor. Hastanede tanıştığı çocuk da ona yardım etmeye çalışıyor. Kızın pilini bitirmemeye çalışmaları çok tatlıydı ya, çok farklı bir film.

-Road Home (1999) : Uzun süre önce izlediğim etkileyici bir yapım. Filmde geleneklerini ve ölen kişiye verilen kıymetin yansıtılışı izleyen birçok kişinin hafızasında yer edinmiştir. Çin'liler dramalarında ayrı bir tat var. Filmdeki kızın güzelliğine dikkat, film ayrı bir güzel zaten.

-Infernal Affairs (2002): Kurgusu ve oyuncularıyla mükemmel bir üçleme bu film.. Amerikan replikası "The Departed" idi. Çok güzel bir seriydi ya.

-Nobody Knows (2004): Filmi ifade etmek cok zor. Sadece izleyin. Terk edilmiş 4 çocuğun hikayesini anlatı

-3-Iron (bin-jib) (2004): Bu film aşkın konuşulabilir değil de, hissedilebilir olduğunu gösteren film..Ve bizdeki Nuri Bilge Ceylan gibi olan Kim Ki-duk isimli bir yönetmenin filmi. Bu filmi sevdim ve seviyorum ama bu adamın di,ğer filmleri sinirlerimi bozuyor, canımı sıkıyor. Mesela Seom 2000 isimli filmi İzlemek için sağlam sinirleriniz olması lazım. Bir an duvara çarpmış gibi olabilirsiniz. Sonr o üniversiteli kızı geneleve kapatıp bir ayna arkasından izlediği bad guy filmi. Ben ne bu Kim Ki-duk ne de Nuri Bilge Ceylan'ı sevmiyorum. Bu ikisini sevmeyene kıro, kültürsüz diyorlar biliyormusunuz:S ben kıro ve külürsüz olmalıyım:'(

-Tom yum goong (2005) Otele giriş sahnesinde tek sahnede yarım saate yakın adam dövedüğü yer var ya:D yeni nesil dövüş filmleri arasında en güzel sahneler bu filmde bence.

-Shutter (2004): Tayland yapımı korku filmi, bunu buraya niye yazdım sonunda harbiden sıçırdı be. Çok korkunç bir filmdi:D

-Zatoichi (2003): Bu film bir harika dostum. Kör bir kılıç ustasının kötü adamların eline vermesini anlatıyor film. Ama yönetmenin çekim tekniklerine dikkat o güzelim eski japon köyündeki çiftçilerin çapa yapma stilleri falan, filmdeki ayrıntılara dikkkat.

-Riki-Oh: The Story of Ricky (1991): Kulakları çınlasın Chuju nickli abimizle tamamen uydurmaca bir usülle biz türkçeye çevirmiştik bu filmi. Elimizde ne ingilizce altyazı var ne başka birşey. Baktık film kopmalık, bi oturduk uydurmasyon çevirdik filmi. O zamanlar benim nick name Kyle idi. Bizim Chuju çevirisi ile izleyin ve şapka çıkarın derim:P

-Summer Times (2009): Romantik-Drama tarzında bir yapım. Hikayesi iyi ilerliyor. Özellikle çekilen mekanları çok beğendim. Öyle çok çarpıcı olmasada iyi bir yapım. Beklentilerinizi yüksek tutmadan izleyin derim.

-Departures (2008): Ölümün bir son mu yoksa yeni bir yolculuğun başlangıcı mı olduğunu sorgulatan film, mükemmel bir drama. Japon sinemasının en iyi örneklerinden bir tanesi.Tavsiye edilir.

-3 Idiots (2009): Film herkesin en iyi olmaya çabaladığı bir okulda sistemi değiştirmeye çalışan bir öğrenci ve onun en yakın 2 arkadaşı. Başlarından geçenler, hayattan aslında ne istedikleri. Ranco karakterinin başrol oynadığı film dram ve komedi türünü en iyi şekilde harmanlayan filmlerden.

-Memories of Murder (2003): Bu filmi yapan adamı birgün biyerde yakalayıp köşede kıstırcam olum. Elimden kurtulamayacaksın. Film çok güzel, polisiye hikaye falan ok ama o nasıl final öyle, göt gibi kaldık ortada. Sonunu anlayan ulaşsın bana, çok sinirliyıim.

-Taipei Exchanges (2010): Kafe işletmeye başlayan iki kardeşin enterasan hikayesi. Biraz kafa dağıtayım, farklı bir şeyler izleyeyip iyi vakit geçireyim diyenlere tavsiye olunur.

-Au revoir Taipei (2010): Sevdiği kız Fransa'ya gittikten sonra onun yanına gitmek için Fransızca öğrenmeye başlayan bir çocuk. Kitapçıda çalışan bir kız. Sevgilisine karşı vurdum duymaz davranan polis memuru. Bao Abi ve onun birkaç adamın iç içe geçen hikayesi anlatılıyor.Sıkılmadan izleyeceğiniz tarzda bir yapım. Öyle çok komik değil ama hikayesi sürükleyici. Komedi unsurları biraz daha fazla olsa oldukça eğlenceli bir yapım olurmuş. Bu açıdan biraz zayıf kalıyor. Beklentilerinizi yüksek tutmassanız keyif alabilirsiniz. Çerez tabir edebileceğimiz filmlerden.

-The Raid: Redemption (2011): Son 10 yılda izlediğim en güzel aksiyon-dövüş filmi:-)

-Chilling Romance (2011): Oldukça iyi bir filmdi. Yeo-Ri , lisedeyken yaşadığı bir olay yüzünden hayaletleri görebiliyor. Jo-Goo ise sihirbaz. Yeo-Ri'yi görüp, ondaki farklılığı anlıyor ve iş teklif ediyor. Yeo-Ri, yanındaki insanların zarar gördüğünü bildiği için toplumdan izole etmeye çalışıyor kendini. Bu iki gencimizin yakınlaşması da filmin romantik kısmı.

-Bonus olarak mother diğer adıyla madeo filmini eklemekte sakınca görmüyorum. oldboy hatrına izleyin, izlettirin ve şapka çıkarın...